Kendim olmadığım hiçbir yerde uzun süre kalamıyorum ben…
Huzursuz hissediyorum, başlıyorum kıvranmaya, gözlerimin ışıltısı azalıyor, sesim kısılıyor fakat bazen bunu anlamam biraz zaman alıyor. İnsan ayakkabısı vursa anlıyor ya da pantolonu sıksa fakat ruhunun sıkıldığını anlamak zaman alıyor. Bunu fark ettiğindeyse kalmıyorsun kendin olmadığın yerlerde,yanında kendin olamadığın insanlarla, kendin olamadığın o sohbetlerde de hatta attığın kahkahalarda bile kendini göremiyorsun.
Kimseyi memnunda edemiyorsun zaten, hem kendin olamamışsın hem de onlara yetememişsin gibi bir his.
Kendim olabilmek şu hayattaki en büyük lüksüm doğal olarak artık bu alana kimseyi sokmamayı ve kendim olamadığım yerlerde çok uzun süre kalmamayı öğrendim. Kendim olmak demek hiç değişmemek değil benim için tam tersi değişmek, akışta kalmak, algımın açık olması, yeni şeyler öğrenmek, keşfetmek, esnek olmak ve tüm bunların bana kattığı şeylerle varlığımı sürdürmek. Hayatta en kıymetli şeydir kendimiz olabilmek tüm otantikliğimizle, hatalarımızla, mizahımızla, eğlencemizle huysuzluğumuzla. Tüm bunlarla kabul görmediğimiz ilişkiler bize huzursuz hissettirir kendimizi en azından bana öyle hissettiriyor. Bir ilişkide tam olarak anlamlandıramadığımız fakat bize rahatsızlık hissettiren bir his yaşıyorsak emin olun orada kendimiz olduğumuz için eleştirildiğimiz ya da yargılandığımız mevzular vardır belki de manipüle edildiğimiz için rahatsızızdır.
Başkaları kendisiyle ilgili ne söyler bilmem ama ben en başta hep “yoğurdum da ekşi”derim.
Neden mi?
İnsanım ve hatalar yapıyorum, insanım ve herkes beni sevmek onaylamak zorunda değil,kendi tercihlerimi yapıyorum ve bu herkese uymak durumunda değil. Hepimiz içinde bu durumlar geçerli.
Sonuçta herkesin yoğurdu kendine ekşi, fakat ne hikmetse kimse yoğurdum ekşi demez. Derlerse satılmayacağını yani kabul görmeyeceklerini düşünüyorlar belki de, oysa ben yoğurdun ekşiliği ile kabul görülmenin kıymetine dikkat çekmek istiyorum sevgili dostlar.
Bizler iyiye güzele meyil ederken bazen var olanı kabul etmenin, olana saygı duymanın güzelliğini kaçırıyoruz. Nasıl ki doğaya müdahale ettikçe doğa bir şekilde bize kendisine verdiğimiz zararı gösteriyor, insanlık hallerimiz de öyle. Sürekli eleştiri ve yargıya maruz kaldıkça ya da bunu gizli kapaklı hissettikçe rahatsız oluyor kabuğumuza çekiliyoruz. Bazen öfkeleniyoruz, sınırlar çiziyoruz, bazen de bu durum sadece bize zarar veriyor ve ruhumuzu rahatsız ederek vücudumuza hastalıklar olarak geri dönüyor.
Bu hayatta en çok kendimi memnun etmeyi öğrendiğim zamanlardayım zira gördüm ki kendini memnun edemeyen kimse mutlu değil, asık suratlı ve hayata dair umutsuz,huysuz ve yüzleri gülsede gözleri gülmeyen insanlar. O insanlar bir süre sonra başkalarını da kabullenemeyen bireyler haline geliyor ve kısır döngü böyle devam ediyor.
Aslına bakarsanız “kimse sizin yılgın bir hoşgörüyle kendisini kabul etmenize ihtiyaç da duymuyor.”
Çabasızlığın hakikiliği getirdiği ilişkilerde, gerçek bir bağdan söz edilebilir. Tarafların kendi olduğu ve bağları gözetmeye niyetli olduğu ilişkiler. Sürekli sizin ilişki şemalarınıza göre hareket edilen ilişkilerde değil. Ben hangi ilişki içerisinde olursam olayım kendim olamadığım, yoğurdumun ekşiliği ile kabul göremediğim, çiçekler açıp dallanıp budaklanamadığım, kuşlar gibi uçup cıvıldayamadığım bir ilişki içerisinde ne yazık ki artık bulunamıyorum.
Umarım hepimiz rollerimiz ne olursa olsun hangi ilişki içerisinde olursak olalım kendimiz olarak kabul gördüğümüz varlığımızı sürdürebildiğimiz ilişkiler içerisinde çiçekleniriz, sevgiler…