Geçenlerde “Anneeee ben çat diye aşık olamıyorum” sizde durumlar nasıl diye bir sosyal medya anketi yaptım. Çok keyifli cevaplar geldi kimisi bir kere olabileceğini söyledi kimisi sevgiyle, emekle, bakım vererek büyütülen özenilen bir şey olduğunu, kimisi feromanlardan kaynaklandığını (vücudumuzdan dışarıya salgılanan hormonlardır, bir diğer tanıma göre ise, aşk kokusu olarak adlandırılır) söyledi.

Peki sizce nedir aşk?

Yıllardır üstüne destanlar, şiirler masallar yazılan aşk yakıcı, imkânsız, acıtan, ağlatan mı yoksa büyüten, çiçeklendiren, etrafı da o aşkla görebildiğin canlı hissettiren, keyifli, tatlı bir şey mi?

Ben başlangıçta duyulan o hoşlantının, çekimin adı her neyse karşılıklı sevgi, paylaşım, geçinmeye gönlü olma ve kusursuzluğu değilde kusurlarıyla razı ve kabulde olmayla büyütüldüğünü düşünenlerdenim. O yüzden aşk biraz da emek ve zaman derim hep. Yani aman acılı olsun bir kere olsun ben yandım Allah bir daha sevemem diyenlerden değilim galiba, bir de neden güzelleştiren, çiçeklendiren, iyileştiren haline odaklanmıyoruz ki, toplumsal olarak dramdan beslendiğimiz için mi acaba?

Ben mutlu aşkların, ilişkilerin varlığına inanlardanım onlar benim için güçlü ilişkiler aynı zamanda fakat asla tozpembe değiller, onlar birbirlerini kusurlarıyla kabul edip hatta kusurları örtenler, iletişimi güçlü olanlar, en yakın arkadaşta olabilenler, birbirleriyle geçinmeye gönlü olanlar, kolay vazgeçmeyenler ve alternatifler dünyasında boğulmayanlar.

Severek takip ettiğim Sevgili @terapi_defteri geçenlerde şöyle demişti

“ Birlikteyken kendinizi kaybedebileceğiniz ve birlikte kendinizi bulduğunuz kişi aynı insansa hayat arkadaşınızı buldunuz demektir.”

Bayıldım bu tanımlamaya benim aşka bakış açıma da oldukça uyuyor hem kendimi güvenle bırakabildiğim bir deniz hem de o denizin altındaki ve üstündekilerle kendimde yepyeni benler keşfettiğim besleyici bir alanı canlandırıyor gözümde.

Halil Cibran, Ermiş kitabında diyor ki;

Birbirinizi sevin, ama sevginin üzerine bağlayıcı anlaşmalar koymayın,

Bırakın yüreklerinizin sahilleri arasında gelgit çalkalanan bir deniz olsun Sevgi

Birbirinizin kadehini doldurun ama aynı kadehe eğilip içmeyin,

Ekmeğinizi bölüşün, ama aynı lokmayı dişlemeyin,

Şarkı söyleyin, dans edin, eğlenin birlikte, ama birbirinizin yalnız olmasına izin verin,

Nasıl lavtadan dağılan müzik aynıysa, nağmeleri çıkaran teller ayrı olsa da,

Gönlünüzü verin ama saklamak adına değil,

Çünkü ancak Hayat’ın elleridir yüreklerinizi himayesine alacak olan,

Yan yana olun, ama fazla sokulmadan,

Çünkü tapınağı taşıyan sütunlar da ayrıdır,

Çünkü bir selvi ile bir meşe, yetişmez birbirinin gölgesinde…

Aşk bence çokça saygı içeriyor, birbirinden gidebilme ihtimalin olmasına rağmen gitmeyi tercih etmeme hali, zamanla büyütülen, iyi anılarla, keşiflerle beslenen ama yeri gelince tartışılan, zorluklarda el ele tutuşulan, kabulle, yargısızca birbirimizi gördüğümüz, kendimiz olabildiğimiz, hangi yol olursa olsun onunla yürürüm diyebildiğimiz yerde.

Yok mu böyle aşklar, bence var. Zor mu evet …

Napalım yani zor diye vaz mı geçelim? Öleceğimizi bile bile yaşadığımız bu dünyada ilişkiler, iletişimler, aşklar kıymetli yerdeler, değerli şeyler öylece var olmazlar onlar oluşturulur. Başlangıçta tam da anlam veremediğimiz o hisle, saygıyla, özenle, zamanla ilmek ilmek. “Ben sensiz yaşayamamlarla değil de sensiz de yaşarım ama seninle bir başka yaşarım” halleriyle var olur aşk, tabi her iki tarafta varsa ilişkide.

Birlikte var olduğumuz, bizi çiçeklendiren keyifli ilişkilere selam olsun, sevgiler…