Prof. Dr. Mahmut Duran’ın “Üniversitelerin Arka Sokakları Hayaller ve Geçekler” adlı anı kitabı Şey Kitap tarafından yayınlandı. (Ocak, 2025)
Burada bir tepe not gerekiyor. Kitabı açan okur “Bu kitabın gelirleri depremzede üniversite öğrencilerine bağışlanacaktır” ifadesiyle karşılaşıyor.
Kitap hakkında birkaç söz söylemeden önce bu anı kitabına bir anıyla başlamak istiyorum.
2006’dan sonraki Antalya yaşamımda müzisyenlik önemli bir yer tuttu. Piyasada ve çeşitli amatör topluluklarda kanun çaldım. Olmadı isteyene darbuka, isteyene bendir çaldım. Benim Mahmut Hoca’yı tanımam da müzisyenlik sayesinde oldu. Akdeniz Üniversitesi’nin Sosyal Tesisleri’nde haftada bir gece bir solist arkadaş ile birlikte müzik yapmaya başladık. Zaman içinde idare ile görüşerek klarnet çalan bir arkadaşı da gruba katmayı başardım.
Programa ara verdiğimizde bahçeye çıkıp çay ve sigara içmek için masaların arasından geçerken, daha sonra adının Mahmut Duran olduğunu öğrendiğin, biri bizi masasına davet etti ve bir şeyler ikram etmek istediğini söyledi. Biz de teşekkür ederek bahçeye çay içmeye çıktık. Ancak program bitiminde Mahmut Hoca ısrarla davetini yineledi. Sohbet başladığında ben de İstanbul İktisadi ve Ticari İlimler Akademisi mezunu olduğunu söylediğimde o okulda görev yaptığını belirtti. Ben de sınıf arkadaşım Müfit Akyüz’ün de aynı okulda hoca olduğunu söyleyince sohbet derinleşti. Müfit Akyüz meğerse Mahmut Hoca’nın en yakın arkadaşlarından biri imiş. Zaman içinde Mahmut Hoca bizim çalıştığımız yerlere geldi, yaptığımız müziğin mikrofon desteği olmamadan icrası pek hoşuna gitmişti.
Hoca ile görüşmelerimiz üniversiteden akademisyen arkadaşlarının da katılımıyla üçlü, dörtlü sohbet gruplarına dönüştü. Artık Hoca ile özel bir hukukumuz oluşmuştu. Sohbetlerde anlattığı hatıraları dinleyince ister istemiz bunların kitaplaştırması gerektiğini söyledim ve her fırsatta da ısrarcı oldum. Ve bir gün Hoca anılarını yazmaya başladığını söyledi. Su kanala girmişti.
Efendim Mahmut Hoca’nın sohbetlerde söylediği bir sözü hoşgörüsüne dayanarak bu yazıda kullanmak istiyorum. “Lafı uzatmayı sevmem”
Biz de lafı uzatmadan dönelim “Üniversitelerin Arka Sokakları”na.
Yahya Kemal, “İnsan hayal ettiği müddetçe yaşar” der. Hayat yolculuğumuzda kurduğumuz hayaller kadar hayal kırıklıkları da önemli bir yer tutar.
Mahmut Duran’ın daha önce yayımladığı bir kitabı daha var. “Anneme / Şiirler Hatıralar” Bu kitap sadece özel olarak yakın kişilere dağıtılsa da cumhuriyet döneminin sosyoekonomik yapısını, insan ilişkilerini algılamada, eğer bir dönem filmi çekilecekse paha biçilmez bir çalışmadır.
Biz her iki kitaptan da öğreniyoruz ki Mahmut Duran’ın hayali mühendis olmaktır. Ama hayatın ırmağı o hayale göre akmaz. Babasının ortaokulda kaybı, yaşanan ekonomik sıkıntılar aileyi Malatya Yeşilyurt’a taşınmak zorunda bırakır. Okulda ne denli başarılı olursa olsun ailenin onu lisede okutması zordur. Polis olan babasının arkadaşlarının önerisi ve desteğiyle Ankara’da Polis Koleji’nde yatılı olarak liseyi okumak zorunda kalır. Bu hayal kırıklığını çalışkanlığı ile aşmayı başarır ve Siyasal Bilgiler Fakültesi’ne (Mülkiye) girer.
Mülkiye sonrası ilk görevi Sayıştay’dadır. Üç yıl görev yaparken denetimlerde gördüğü aksaklıkları, oralardaki dirsek teması ilişkileri Sayıştay’ın üst düzey yönetimine aktarsa da başarılı olamaz. Aldığı yanıt, “Biz denetimleri evrak üzerinden yapıyoruz” olacaktır. Bu onun için yine bir hayal kırıklığıdır. İşte bu sebepten olsa gerek yurtdışında doktora yapmayı seçer.
Doktora sonrası yurda döndüğünde ilk görevi Adana İktisadi Ticari İlimler Akademisi’ndedir. 1980 öncesinin silahlı çatışmalarla geçen günleri onun için yine hayal kırıklığı olacaktır. Ankara mı İstanbul mu sorularına bir yanıt ararken tercihini İstanbul’dan yana yapar. Girdiği okul kısa süre sonra Marmara Üniversitesi’ne dönüşür.
Gerek İstanbul’da yaşadıklarını gerekse Antalya Akdeniz Üniversitesi’nde yaşadıklarını okuduğunuzda Mahmut Duran kadar siz de ülkeniz adına hayal kırklığına uğrayacaksınız. Ülkenin en iyi eğitim ve öğretim görmüş insanlarından oluşan üniversitelerde yaşanan ilişkiler adeta bir korku filmi gibidir. Hani derler ya “Karakolda doğru söyler, mahkemede şaşar” diye. İkili görüşmelerde, masa sohbetlerinde konuşulanlar ile verilen sözler ve alınan kararlar taban tabana zıttır. Bunda 12 Eylül 1980 sonrası çıkan YÖK Yasası’nın rektörlere verdiği diktatör yetkileri şüphesiz etkilidir. Ne gariptir ki 12 Eylül Anayasası’nda 170’i aşkın madde tadilatına uğrasa da YÖK Yasası Demirkazık yıldızı gibi yerindedir ve onun değişerek demokratik bir yasaya dönüşmesi için parmağını oynatan kimse yoktur. Tıpkı yine 12 Eylül’ün Siyasi Partiler Yasası gibi.
Hayaller ver gerçekler 32 kısım tekmili birden devam eder.
Doçentlik sürecinde ona yaşatılanlar bir diğer hayal kırıklığı olacaktır. Antalya Akdeniz Üniversitesi’nde yaşadıkları veya ona yaşatılanlar… Mahmut Duran salt kendisine yapılan haksızlıklara, hukuksuzluklara karşı çıkan biri değildir. O haksızlık kime karşı yapılırsa yapılsın mücadele eder, ama senatoda hep yalnız kalacaktır. Üç maymunu oynayanlar senatosudur orası.
“Üniversitelerin Arka Sokakları”nı okudukça demokrasinin güç kimseyse sadece ona eğilen ve biat eden yapısını görecek ve siz de hayal kırıklığına uğrayacaksınız.
Bu kitap ülkemizin anı kitapları arasında seçkin bir çalışma olarak yerini daha şimdiden almıştır. Bizden söylemesi.
Bitirirken…
Bir anı ile başladığımız yazımızı yine bir anıyla bitirmek istiyorum.
Üniversitenin sosyal tesislerinden nasıl kovuldum?
Girişte söylediğim gibi haftada bir gece (Salı) Üniversite’nin Sosyal Tesisleri’nde müzik yapıyorduk. Program devam ederken bir garson gelip kulağıma eğilerek “Bu gece son bir daha sizinle çalışmayacağız” dedi. Bu kararı az sonra program bitiminde de söyleyebilirdi. Aldık çalgımızı ve gündeliğimizi ayrıldık.
Gel zaman git zaman, Mahmut Hoca sayesinde tanışıp dost olduğumuz insanlar da vardı. İşte onlardan biri ile şimdi nerede karşılaştık hatırlamıyorum, “Sizi Sosyal Tesislerden kim kovdu biliyor musun?” diye sordu. Cevabını kendisi verdi. İşinize son verilen o gece sayın Rektör kamera ile Sosyal Tesisleri takip ediyormuş. Bir de bakmış ki ne görsün, en çok eğlenen masa Mahmut Duran Hoca’nın masası değil miymiş? Hem müdürü arayarak “Ben bunlara parayı muhaliflerimi eğlendirsinler diye mi veriyorum? Kov bunları…” demiş. Emir büyük yerden… Daha sahneden inmeden garsonun bize kararı iletmesi de ihtimal o sebeptendir. Müdür hemen emri yerine getirdiğini görüntülü olarak bildirmiş olmalı pek sayın Rektöre.
Görüyorsunuz değil mi? Ülkemizde rektör olmak ne zor zanaat…
Bu anılar kitabında hayal kırıklarından yapılmış bir vitrayda acının ve hüznün bütün renkleriyle yolculuğa çıkacaksınız.