I
Si sesiyle uyandık. Buselikten Segâha düşen bir vakitte… Yıldızlar uyuyordu hâlâ. Uyurken de gezmesi şeyleri doğasıydı ışığın…
Bakıştık şeylerle… Gördüğümüz kadar mıydılar? Ya kör noktasındaysak vaktin? Der ya Yunus, “bende bir ben vardır benden içeru” diye… Okumak, iç ışıklarını şeylerin.
II
Doğu büküldükçe batıydı kendine dönen.
III
Ne çok şey anlatıyordu doğa, biz göremesek, duyamasak da… Deniz sustuğunda gök, dağ ve orman da örtünüp suskunluklarını kalakaldılar öylece. Kendiyle konuşma vaktiydi yazının. Boynu lavanta kokuyordu harflerin. Bir rengi vardı o kokunun… Işığın arakesitlerindeki anlam…
IV
Geçip oturduk başköşesine uçurumun
Birbirine değmeden yağan kar taneleriydi harfler
Düş düşü görüyordu lâkin…
V
“Çünkü karanlık bir şekilde içini gösterirdi.” (Nilüfer Açılan Yıldız, Kuantik Yaşam, sf. 33)
Bir tümcenin sonunda üç nokta olması misal bir şey işte… Arkası gelecekti ama nasıl, ne zaman, nerede?
VI
Çünkü karanlık, dedi, gösterir içini bir şekilde… Kendine sorular faslındaydık…
Her yanıt, kaç soru taşırdı ki içinde?
Suskuyu örten bir sesle mi okunurdu harfleri ışığın?
Yanılsama olması renklerin niye şaşırtmıyordu ki şeyleri?
Nefeslerin arasına çekilen renksiz perdeler miydi yoksa şeffaf teni zamanın?
VII
Daha bir tanışıyorduk birbirimizle
Anlattıkça çocukluklarımızı
Cem rengindeydi şeyler
Buğulu, bulutsu mavi
Hemhâl olduğumuz…
VIII
Gün süzülürken gündüze içini gördük karanlığın. Bazı şeyleri kör eden ışık, arakesitleriyle resmediyordu bazı düşleri de.
Açıldığı kadar kapanan, algı ve anlam kapılarından bakıyorduk şeylere. Neyin gönyesiydi yön, gösterirken öte yüzünü dillerin.
IX
“Nasılsın?” tekil bir sorunun çoğul boyutlarıyla genişleyen hâliydi. Dün-gün sarmalında bir gelecek sürgünü oluverirdik bir anda. Zamanlar ve mekânlar arası geçirgenlik…
X
Gelenek, görüntünün dışında olup ağacın köklerine benzer, yaşadıkça göverip, yaşatan bir derinliktir. Ağaca her bakan kişi onun gövdesini, dallarını, yapraklarını, meyvelerini görür. Ama ağacı yapan, onu yaşatan ilk bakışta görünmeyen kökleridir.
XI
Bilinçaltı, çocukluk ve bir ömür yaşananların ötesinde ilk insanlara dek uzanan kültür genleriyle derinleşen bir köktür. Üst bilinç de geçmişe eklemlenerek geleceğe uzanan sarmal bir yapıdır. Bir ağaç benzetmesi yaparsak eğer, ilk insana dek uzanan kökleriyle zamana tutunan insanın, kökü yıldızlarda bir ağaca dönüşerek eliptik döngünün kesintisizliğidir.
XII
Hem var, hem yok hâli boşluğun, eşikler çizen hiç kapılarına… Şeyleri gösteren derinlik… Geçmiş gelecek örtüşmesi…
XIII
Doğan ve batan güneşi aynı anda görmek yetisidir harflerin… Örtünürken açılan zaman, şeylerin bükülmesi…
XIV
Çıplaklığında
Ten dokuması giysilerin
Işığı okumanın dudakları…
XV
Birden çok muydu dokuz?
Bire kadar inmek dokuzdan
Yordamıydı işte
Çoğalarak genişlemenin
Bir ikiden çoktu
Ve üçten, dörtten, beşten
Altıdan, yediden ve sekizden
Birden çok muydu dokuz?
Meraklısı için ek: Yukarıdaki notlar Nilüfer Açılan Yıldız’ın “Kuantik Yaşam” (Temren Yayınları, 2019, İzmir) adlı
romanını okurken bende uyandırdığı çağrışımlardır. Bu süreçte yazdığım şiirler ise bir başka dosyada okurlarıyla
buluşmayı beklemektedir.