İletişim çağı olarak adlandırılan son yıllarda aslında iletişememe sorunu üzerine düşünüyorum ne zamandır. Birbirimizi dinlerken ya da bağlantı kurarken dikkatimizi veremiyoruz sanki ilişki içerisinde olduğumuz insanlara. Herkes şimdi ben konuşacağım, en çok ben konuşmalıyım, benim fikirlerim en değerli gibi bakıyor. Kafamızda hep kendi söyleyeceklerimiz var. Kimsenin kimseyi dinlemeye ya mecali yok ya zamanı. İletişimlerimizde tüm mevcudiyetimizle orada olamıyoruz. Birini gerçekten sadece susup dinleyemiyoruz artık ve bu durum oldukça üzücü.
Özellikle yakın ilişkilerde bulunduğumuz insanları dinlerken hiç özen göstermiyoruz maalesef, hatta sanırım en az umursayarak onları dinliyoruz. Nasılsa eşim ya da sevgilim, kardeşim ne olabilir ki diye düşünüp onu gerçekten duymuyor ve onu görünmez hale getiriyoruz. Duymak ve duyulmak, anlaşılmak için o kadar kıymetli bir yerde olmasına rağmen halimizi anlattığımız zaman dilimlerinle özenli değiliz. Çoğunlukla sohbet alanı herkesin kendisini anlattığı ama bir türlü diğerini dinlemediği bir yer haline dönüşüyor!
Biriyle bağımız ne kadar kuvvetliyse o kadar duyulmak ve anlaşılmak istiyoruz aslında.
İnsan hayatı boyunca sevgiye ve bir o kadar önemli olan anlaşılmaya özlem duyuyor. Anlaşıldığını hissettiği anlarda sevildiğini de hissediyor sanki. Duyulduğumu hissettiğim anlar bana kendimi hep daha huzurlu, kabul edilmiş ve sevilmiş hissettirmiştir. Çünkü oralarda yargı yoktur, tüm mevcudiyetiyle benimle olan biri vardır, değerli hissettiğim, saygı gördüğüm, kabul edildiğim ve tüm bunların sonucunda sevilmiş hissettiğim yerdir orası. Birini gerçekten anlamak için dinlediğinizde onu duymanın yanı sıra kendimize de uzaktan bakabildiğimiz tarafsız alanlar yaratırız ve onu olduğu gibi görmeye, halini anlamaya başlarız.
Yakın ilişkilerde birbirimizi görünür kılarak dönüşümün bir parçası olabiliriz ancak.
Herkesin birbiriyle ilgili hayıflandığı, bir türlü ortak noktalarda buluşamadığı, haklı ya da haksız tartışmalarıyla birbirini boğduğu bu günlerde, birbirimizi dinlerken duyabilir seviyeye gelirsek toparlayabiliriz. Seviyoruz ama anlaşamıyoruz klişesinden yola çıkarsak şunu söyleyebilirim ki anlaşmaya odaklanmak yerine birbirinizi duymaya odaklanırsanız ama’lara yer kalmayacaktır. Empatik dinlemeyi gerçekleştirebilir, karşımızdakini duygusuyla ve ihtiyacıyla görebilir hale gelebiliriz. Bazen birini dinlerken birden kendi hikâyemizde buluyoruz kendimizi. Zihinde yaşıyoruz tüm süreçlerimizi, algılarımız doğrultusunda dinlemeye devam edince ne onu anlayabiliyoruz, ne de kabul edebiliyoruz söylediklerini, sürekli ona vereceğimiz cevaplarda zihnimiz. Hal böyle olunca sen beni anlamıyorsun, zaten hiç dinlemezsinler havalarda uçuşuyor ve ilişki tepkilerle gerilimli bir hal alıyor.
Unutuyoruz duyulmadığımızda ilişkilerin insanı yaralayan bir yanı olduğu kadar aynı zamanda iyileştiren bir yanı da olduğunu.
Bizi iyileştiren yanı duyulduğumuzu ve görüldüğümüzü hissettiğimiz anlar. Değerli ve sevilmiş hissettiriyor o anlar bize kendimizi. Bencillikten uzakta, onun halini duyabilen duygu ve ihtiyaçlarıyla görebildiğimiz bir yere dönüşüyor hayat. Hatta bazen sevdiğimiz kişiden hayır cevabını almak bile konu ne olursa olsun kırmıyor bizi artık, usulca vazgeçme eşiğimizi oluşturuyor. Hayır’larının altındaki sebepleri sadece merak edip duymak istiyoruz çünkü ve böylece onunla bağlantıda kalabiliyoruz. Duymak da kabulün, değer vermenin bir parçası. Birbirimizi kalpten dinleyebildiğimiz nice ilişkilerimiz, bağlarımız olsun…