56. Altın Portakal’da yaşanan gelişmelere yaptığımız tarihi itiraz, artık kamuoyunda da kabul görmeye başladı. Hafızasıyla anılan bir toplum olduğumuz iddia edilse de, görüldüğü üzere, söz konusu bu kentin belleği olduğu zaman her şeyi bir çırpıda sindirmemiz mümkün değil. Bu süreçte kaleme aldığımız yazılarda, açık mektup ve bildirilerde itirazımızın (isimleri sürekli anılan kimseler başta olmak üzere) kişisel olmadığının altını çizdik. Artık biliyoruz ki, buradaki temel mesele bir yanıyla son derece basit, diğer taraftan da ilk anda görülemeyecek kadar karmaşık. Nasıl mı?

Tarihin Anımsattıkları

Önceki dönemin yerel yönetimi, işbaşına gelir gelmez, Altın Portakal’a tam 19 yıl hizmet eden AKSAV’la (Antalya Kültür Sanat Vakfı) yollarını ayırmıştı. Bu noktada, belediyelerin önayak olduğu tüm festivallerde benzer manzaraların yaşandığını öne sürebilirsiniz; ancak bu, olayın insani boyutunu gözden kaçırmanıza engel değil.

AKSAV emekçileri, festival tarihinin en kayda değer organizasyonlarından birkaçını yapmanın; sözgelimi sansür ve darbeye karşı “Geç Gelen Altın Portakal Ödülleri”ni planlayıp, 50. yılda şenliğin köklerine başarıyla dönmenin bedelini ağır ödediler. Aylarca maaşlarını alamamaları bir yana, yıllar boyunca biriken sigorta bedelleri de ödenmeden kapı dışarı edildiler. Ne acı ki, bugün mahkemelerde haklarını aramayı sürdürüyorlar. İsimlerinin başında “sanat yönetmeni”, “danışman”, “basın sorumlusu” vb. yazan o isimler, bu görevlerini, şimdi telaffuz edilen yüz binlerce lira karşılığında yapmamışlardı oysa. Bugün Antalya Büyükşehir Belediyesi’nde görev yapan ve festivalle ilgili tasarrufta bulunan kimseler ya da kamuoyu inanmakta güçlük çekebilirler; ama maaşları ortalama bir belediye memurunun ücretinden daha azdı!

Peki Ama Neden?

Coşkuyla karşılayıp, festivalimizi yeniden kente kazandıracağını umut ettiğimiz yeni yerel yönetim, sorunları önceki dönemin sürgünleri kadar ağır olan bu insanlarla ilgili hiçbir tasarrufta bulunmadı, bu bir. Altın Portakal’ın geleceğini (sözgelimi onları çaya, kahveye davet ederek) onlarla konuşmayı da lüzumlu görmedi, bu da iki. Peki, ne yaptılar? Ülkede ve kentte onurlu / sansüre onlarca direnen sinema adamı dururken, isimleri sansürle yan yana yazılan kimseleri “danışman” olarak atadılar! Ama neden?

Yanıtını bir çırpıda vermenin olanaklı olmadığı bir soru bu. Tıpkı şenliğin yönetmeni olarak belirlenen ismin, daha önce hiçbir ulusal yarışmada deneyimi olmadığı halde, neden bu görev için tercih edildiği gibi. Bildiğimiz tek şey, belediye yetkililerinin bu gelişmelerden haberdar olduğu; çünkü yaz aylarının başlangıcında, kendileriyle yaptığımız görüşmelerde, Modern Zamanlar Sinema Platformu olarak onları yeterince bilgilendirdiğimizi düşünüyoruz.

Şeffaf Bir İşleyiş, Demokratik Festival!

Sayın Böcek, iki gün önce, danışman olarak atadığı tartışmalı bir isim tarafından Körfez’e yapılan çirkin ithamla ilgili ne düşünüyor, bu durumdan haberdar mı, sinema kamuoyunun itiraz ettiği isimlerin arkasında durmayı sürdürecek mi, bilemiyoruz; ama mevcut yapılanmanın Altın Portakal’ın lehine olmadığı öngörüsü taşıdığımızı şimdiden söyleyebiliriz. Özgür ve demokratik, yıllardan bu yana özlemini duyduğumuz şenliğin bu kadrolarla yapılacağını hayal etmek, doğrusu hiç de kolay değil! Yine de işe, festival bütçesinden başlamak üzere, alınacak tüm kararların sinema kamuoyu ve Antalyalı sinema çevreleriyle paylaşılması; yani şeffaf bir işleyişle başlanabilir belki.

Son sözümüz Uçansu ve Çelik’e. Meseleyi (“sosyalist ahlak” nidaları arasında yaptığınız Fetö suçlaması saçmalığında olduğu gibi) kişiselleştirebilir, bu “suçüstü halinden” dolayı bizlere tepki duyabilirsiniz, bunu anlarız. Hepsi bir yana, bizler meselenin sizlerden çok daha derinde, bir yerlerde olduğunu biliyoruz. Her şeyin farkındayız!