Yerel seçimler öncesinde; tarihi, doğası, medeniyetten taşıdığı izleri ve turizmi ile ülkenin gözbebeği olan bir kentin geleceğine ilişkin vaatler sıralamasında “kültür” ve “sanat” yine son sıralarda yer alıyor. Daha önce de vurguladığım gibi iç ve dış göçle savrulan, Türkiye’nin neredeyse tamamı gibi ekonomik sorunlarla boğuşan bu coğrafyada, altı çizilen tespit bir noktaya kadar anlaşılabilir, ama…

EKONOMİ-SANAT İLİŞKİSİ 

Sevgili Mustafa Koç’la geçen hafta gerçekleştirdiğimiz söyleşide, belli bir niteliğe ulaşmış toplumların ve kentlerin, bunu yalnızca şanlı mazileri, ekonomik ya da siyasal güçleriyle yapmadıklarının altını çizmiş, Rönesans İtalya’sından ve Weimar Almanya’sından örnekler vermiştim. Bu noktada Weimar’ın altını biraz daha çizmek anlamlı görünüyor. İlk savaştan büyük bir yıkımla ayrılan, totalitarizmin ayak seslerinin her geçen gün daha yakından hissedildiği, ekonomik bakımdan perişan haldeki bir ülkenin 20’li ve erken 30’lu yıllarda sanatta ulaştığı nokta çok şaşırtıcıdır. Dışavurumcu sinemanın merkezi olan Weimar, bu yıllarda başta “Dr. Caligari” olmak üzere sayısız klasik filme ev sahipliği yapmıştır. Max Reinhardt’ın deneysel tiyatrosu, ekspresif Alman ressamlarının kargacık burgacık bir dünyayı en iyi betimleyen tabloları, kabareler, müzikaller ve çok daha fazlası.
Bu örnek bize, “ekonomik ya da siyasal çalkantıdan geçen ülkelerde sanattan dem vurmanın anlamsız olduğu” tezlerinin çok da anlamlı olmadığını fısıldar.

TÜRKAN ŞORAY KÜLTÜR MERKEZİ 

Kısa sürede sanatsal faaliyetlerin merkezi konumuna yükselen Türkan Şoray Kültür Merkezi örneğini inceleyelim. Mekân, kent dışından gelen nitelikli tiyatro eserlerinin de kendilerini sergileme olanağı bulduğu en nitelikli merkezlerin başında bulunuyor. Açılan sergiler, kısa sürede bir kermes ya da her türden okulun sene sonu etkinlikleri alanına dönüşen “taşralı” bir yaklaşımın uzağında seyrediyor. Van Gogh’tan Yalçın Gökçebağ’a, İhap Hulusi’den Necati Abacı’ya, sanatın ulusal ve evrensel örneklerinin bütünsel bir bakışla takdim edildiği, manifestosu olan bir galeri görünümünde Merkez. Genellikle sevgili İbrahim Karaoğlu’nun küratörlüğünü üstlendiği bu anlamlı sergilerin, ATSO’nun kente kazandırdığı Antalya Kültür Sanat’la birlikte kentin ruhuna tesir ettiğini söylemek mümkün. Devlet Güzel Sanatlar Galerisi’nin içinde bulunduğu zorlu koşullar ya da Antalya Müzesi’ndeki sergi salonunun inişli çıkışlı yolculuğu, bu iki mekânın önemini daha da arttırıyor. Darısı, yolculuğuna büyük umutlarla başlayan ve biçimsel olarak nitelikli bir görünüme sahip DokumaPark Galeri’nin başına!

MURATPAŞA'DA GERÇEKTEN DE SANAT VAR! 

Söz Muratpaşa Belediyesi’ndeki kültür faaliyetlerinden açılmışken, Ümit Başkan’ın vizyonunun yerelden ulusala ve evrensele uzanan sanat yolculuğunda önemli noktalara işaret ettiğini anımsatalım. Yöreleri kapsayan festivallerden Yörük şenliklerine, yerel unsurların kendilerini coşkuyla ifade edebileceği organizasyonlar, Gitar Festivali ya da Edebiyat Günleri gibi etkinliklerle Muratpaşa’nın kozmopolit yapısı içinde hemen herkesin kendisinden bir şeyler bulabileceği çalışmalara dönüşüyor. Hepsinden önemlisi, Muratpaşa’nın merkezinde olduğu bu kültürel çalışmalar, “kentli” kimliğinin inşası bakımından da büyük rol üstleniyor. Halkaya kentin tek sanat yayını olarak niteliğini iki yıl boyunca yukarılara taşıyan AntSanat Dergisi’ni de ekleyebiliriz.
Son olarak “Kardelen” adlı oyunumuzda bir ekip çalışmasına tanık olduğumuz Muratpaşa Belediyesi’nin Kültür Müdürlüğü çalışanlarına; Gülnur Karaaslan başta olmak üzere Burcu ve Gönül arkadaşlarımıza, Kültür Salonu’nun emektarları Çayan ve Selam ile diğer dostlara kent adına içtenlikle teşekkür etmek gerekiyor. Dileriz Muratpaşa’nın sanat politikası tüm yerel yönetimlere örnek teşkil eder.