Hayal meyal hatırlarım; 12 Eylül toplumun üzerinden bir silindir gibi geçmiş, evlerde plaklar, kasetler yakılıyor; en büyük suç olan "okumak" eyleminin yerine Dallas'taki Ceyar'ın entrikaları ikame edilmiş. Bir elinde ayet, diğerinde söylev olan bol yıldızlı paşa, hınca hınç dolu meydanlara "netekim"le başlayan uzun cümlelerle gelecek vaat ediyor!

GELECEK UZUN SÜRER!


Şimdi o kurgulanmış gelecekten geçiyoruz işte. Yola huzur dolu mahalleler inşa edileceği iddiasıyla çıkılmıştı; artık çok katlı ve bir avuç yeşilin "çevre düzenlemesi" olarak pazarlandığı sitelerde kimse kimseyi tanımıyor! Milli ve muhafazakar nesil hayali, hayatın içinden ne yazık ki bomboş, tepkisiz bakışlarla geçip giden, yarından umutsuz gençlerle birlikte tuzla buz oldu. Upuzun bir yolculuktu bu: Arabesk ve taverna nağmelerinin ezan sesine karıştığı, hamasi marşların "müstehcen" dergilerle aynı poşette pazarlandığı... Ruhundan soyundu, bir meçhule doğru ağır ama kararlı adımlarla yürüdü koca bir ülke...

BEYAZ VE "BEYAZ"


Dümeni göz yaşartıcı bir hızla sağa kıran ve yeni düzenle uyumlanan bir grup "aydın", bıyık tartışmalarıyla başladı işe. İdeolojiden kurtulmak ve kendi deyişleriyle "özgür bireye dönüşmek için" elzem bir başlangıçtı bu... Kimi kadın özgürlüğünü bedenin sınırlarına çekti, kimi erkek dergilerinde ikbalinin peşine düştü, kimi Amerika'yı yeniden keşfetmenin hazzını doyasıya yaşadı... Dün, Nobel'li yazarın otobüslere kazınan devasa reklam bombardımanına hayranlıkla bakanlar, sonradan muhteşem (!) bir teorik arka planın doldurduğu süslü jargonlarına "yetmez, ama..." diye devam edecekti. 
Kimisine göre beyazlar kirlenmişti önce... Peki beyaz, "beyaz" mıydı gerçekten?

ÇAĞIN GEREKTİRDİĞİ


Farkında mısınız, toplumsal dönüşümde kültür ve sanatın ne denli önemli bir rol oynadığını umutsuzca haykıranların ufuktan silinmesiyle "yeni" diye pazarlanan "şey" arasında bir devamlılık var. "Kimse kusura bakmasın, sanat biraz da elit bir meseledir" savunusu, Goya'nın Hayaletleri'ni Duchamp'ın pisuvarında boğuyor!
Artık çareyi erkte arayan, sanatta gelişmenin yolunun özel teşebbüsü teşvik etmekten geçtiğine inanan, üstelik tezlerini "çağın gerçekliği" olarak izah eden bir ordu var. Tuhaftır; erk, kültür ve eğitim politikalarından yakınırken oluyor bütün bunlar... Dünün "evet"çileri, ortaya çıkan boşluğa yüzleri kızarmadan yeniden talip oluyor, "somut durumun somut tahliline" hızla girişebiliyorlar. Burası Unutuşlar Ülkesi. Aynı nehirde yüzlerce kez yıkanıp, eylemlerini ilk kez yapıyormuşçasına masum davranabilenlerin...

ANLAMSIZ


Biliyorum, anlamı olmayan bir yazı bu... Zorlama sanki... Denizleri bardak altlığı yaparak hayata tavır koyan "radikaller"in idealizmle ilişkisi kadar faydasız hem de. Desem ki, Che tişörtünü pazarlayanlarla seni asacak ipi yine sana parayla satanlar aynı kimseler... Picasso'nun yemeğindeki sosta; Guernica'da, Nazi bombardımanında can veren çocuğun kanının tadı var... Kahlo'nun hayranlıkla seyrettiğin entarisindeki işlemelerde, Cortes ve diğer konkistadorların bulaştırdığı vebadan izler bulunuyor... Fayda etmeyecek... "Çağdaş" sanatın, "yeni" sinemanın, imge yüklü şiirlerin, post-modern edebiyatın ve daha bir yığın şeyin suyu bulandırmasının üzerinden asırlar geçti, biliyorum... Yine de bu primitif söylem, bu akıntıya karşı durmaktan aciz naif eylem kalsın burada... 
Düştüğümüz yer öyle açık seçik ki...