I

Dağ vardır. Dağlar… Baktıkça bakasınız gelir, kuş olup uçasınız.

Gel gör ki bir türlü içine almaz o dağ sizi. Tıpkı kıyısında durup da sizi mavisine, kuytusuna

almayan deniz gibi.

Ah o kendine sır olma telâşı sözcüklerin.

Yolları vardır şüphesiz o dağın, patikaları. Dans eden uçurumlarıyla yaban keçileri.

Akşam paraşüt zarafetiyle süzülürken üstümüze kalafata çekilmiş tekneydi o tümce.

Yaprak kıpırdamazken rüzgârdı teknesine göğün bulutsu ebrular çizen. Bize akşam oldururken

güneşin Yeni Zelanda’da örneğin şafağı çalışması gibi.

II

“İnsan en yakın olduğu beş kişinin ortalamasıdır” derler. Ya uzak göründüğü, hasret çektiği kişi

diye sormaz mı şair. İnsan hasretine benzer bir de… Kırmızısı, mavisi, yeşiliyle… Dağı, denizi,

gökleriyle.

III

Granada’daki Elhamra Sarayı’nı düş kurgusuyla gezen İbrahim Berksoy meşveret salonundaki,

divan ve elçiler odasındaki çinilerde yer alan “Allah’tan başka galip yoktur” (Ve lâ galibe illallah)

ifadesinin Saray’ın mührü ve ruhu olduğunu söyler ve ekler, “Bu ruh bir mühür olarak sarayın

her tarafına sinmiş gibidir.”

Bir sözcük, bir dize bazen de mühürler bırakıp o şiiri.

IV

Işık-ışıksızlık (karanlık) çelişmesinin ayırdına varmak, düşünce tarihinin eşiğidir dersek hiç de

abartmış olmayız.

Şeylerin ışıkla ilişkisinde gölge ışıksızlığın bir serpintisidir. Gölgenin karanlığın pastel harfi

olduğunu rahatlıkla söyleyebiliriz.

Işığın yükseldiği yer, doğu, gölge sanatlarının da şafağı olacaktır şüphesiz.

Gösteren-gösterilen ilişkisinde ışık şeyleri gösterirken, renkleri illâki, oluşan gölge bir altyazı, bir

alt dil olarak ifadeye katılır. Sanatta çok alanlı duygu-düşüncenin ifadesidir bu.

V

Sanat işaret eder. İşaret edilen, gösterilen şeyin algılanması, onu okuyanın bakış açısıyla, bir

diğer deyişle cam derecesiyle ilişkilidir. (Pencere ve cam derecesi adlı yazımı okumayanlara

öneririm.)

VI

Belki gerçeğidir hayatın. Renklerine ayrışma umudu ışığın. Belki; dişi, doğurgandır ol

sebepten.

Bunları yazarken bir çağrışım işte Lüküs Hayat operetinden “Hayır dersem belki demek, belki

dersem evet demek…”

Belki, şifa niyetine bir söyleyiştir. Hayatın bir gerçeği olarak olmama ihtimalini içerse de yüzü

ışıktan yanadır hep.

VII

Einstein ile çalışan büyük bir uzay fizikçisi bir sabah buluşmaya giderken, göl kıyısında suya taş

atıp duran bir çocuk görmüş. Yanına gitmiş: "Suyun üzerinde sektirebilmek için yassı bir taş

bulmalısın. Ve şöyle tutup atmalısın" diye göstermiş. Fakat çocuk: "Ben sektirmek istemiyorum

ki. Kare kare dalgalar için taşı suya atıyorum," demiş.

Bilgin evde gülerek olanları anlatınca, Einstein şöyle der: "Kare biçimli dalgaları düşünmek

önemlidir. Çocuk olmayacak bir isteğin peşinde, işte bu çok güzel,”