Dağ bayır Türkiye kırsalını gezerken neredeyse her bölgede kendi köklerini Horasan'a bağlayan insanlarla karşılaşırız.
"Çok eskisini bilmem ama bizim atalarımız Horasan'dan gelip buraya yerleşmişler" cümlelerini oldukça sık duyarız...
Horasan denilince İran akla gelir. Ancak Erzurum'a bağlı bir ilçe olan Horasan'ın da kökleri İran'a dayanır. İran'ın Kuzey Horasan bölgesi, Türkmenistan sınırında bulunan bir eyalet. Nüfusunu Kürtler, Türkmenler ve Farslar oluşturuyor ancak etnik kimliği ne olursa olsun üretim coğrafyası herkesi birleştiriyor.
Kuzey Horasan Eyaletine bağlı İsferayen kentinin bir köyü olan Ruyin (Roojeen) köyü, binlerce yıllık bir dokumacılık merkezi. Çıplak dağlarla çevrili bir vadide bulunan köyde bugün yaklaşık 300 kişi dokumacılık yapıyor. Bir zamanlar Anadolu'da çok yaygın olan ve neredeyse her üretim vadisinde o yörenin ham maddesine göre farklı bir dokuma türünün üretildiği gibi bugün İran'ın çoğu bölgesinde bu geleneksel sanat yaşıyor.
Otun, koyuna, koyunun yüne, yünün ipliğe, ipliğin dokumaya, dokumanın ekonomiye ve kültüre dönüştüğü bir yaşam çarkının dönmeye devam ediyor oluşu Kuzey Horasan için belki biraz da coğrafi ve siyasi zorunluluk gibi duruyor. Ancak her ne koşulda olursa olsun dokumacılık kültürünün sürdürülmesi hem ekonomik hem de kültürel olarak ayakta kalmanın en temel yollarından biri.
Ruyin köyünde üretilen dokumaların ünü ülke sınırlarını aşmış ve köy bölgeye yapılan turistik gezilerin duraklarından biri olmuş.
Bir zamanlar Anadolulu çobanların ürettiği yünlerin ihraç edildiği ülkelerden biri de Acem diyarıydı.
Yün başta olmak üzere tiftik, yapağı, kıl, ipek, keten, pamuk gibi ürünler halıya ve kumaşlara dönüşüyor, Venedikli ya da Fransız tüccarların gemilerine yüklenip Avrupa pazarlarını şenlendiriyordu...
Anadolu coğrafyası bir dokuma borsası gibiydi ve dokumacılık halkın kendi coğrafyasının dilini çözerek geliştirdiği muazzam bir üretim ve sosyal örgütlenme biçimiydi.
Abana, Buldan, Kızılcabölük, Niğde, Karapınar, Isparta, Burdur, Muğla, Tire, Kastamonu, Sinop, Antalya, Bursa, Antep, Malatya ve onlarca irili ufaklı kentin insanları çıkrık seslerinin arasından yükselen iplik kokularıyla soluyordu hayatı. Ekmeğini yünden, tiftikten ve kıldan kazanan üreticiler bu devranın çarkını iplikle döndürüyorlardı.
Tıpkı her köyün en az iki üç çeşit peyniri olması gibi bir kaç çeşit dokuması da vardı. Dastarı alacası, kutnusu peşgiri, yağlığı mendili, kilimi cicimi... Bu olağanüstü üretim çeşitliliği ve dokuma zenginliği bir daha yeryüzünün herhangi bir bölgesinde görülmedi...
Bugün giydiğimiz çoraptan dona bir çok pamuklu ürünün ham maddesinin önemli kısmını ABD, Türkmenistan, Yunanistan, Brezilya, Burkina Faso ve Tacikistan gibi ülkelerden alıyoruz.
İstanbul Tekstil ve Hammaddeleri İhracatçıları Birliği'nin raporuna göre Türkiye 2016'da Çin'in ardından dünyanın en fazla iplik ithal eden ikinci ülkesi oldu. 3 milyar doları aşan iplik ithalatının yüzde 55'i sentetik iplikler oluşturdu. Bütün dünyadaki iplik ithalatı ticari hacminin 44 milyar dolar civarında olduğunu da anımsatalım. Türkiye tek başına dünya iplik ithalatının yaklaşık 14'de birini gerçekleştiriyor. Vietnam'dan Almanya'ya bir çok ülkeden suni iplik alıyoruz.
"Biz Horasan'dan geldik" demenin bir izi, işareti de dokumacılık kültürüydü.
Anadolu'yu büyük ölçüde ayakta tutan şey dokumacılıktı. Geleneksel dokumacılığı yok eden dokuma endüstrisi, bugün kendisi de dışa bağımlı hale gelmiş durumda...
Bugün Horasan'daki dokumacı kadınların yüzlerine, iplik kokan ellerine baktığımızda, bir zamanların Anadolu'sunun kadınlarını görüyoruz. Ama Anadolu'nun giderek umudu törpülenen ve silikleşen yüzlerine baktığımızda Horasanlı dokumacıların gözlerindeki o ışığı görmekte zorlanıyoruz.
Dokumak, bağımsızlıktır...