Yolların nerede, nasıl ve ne zaman biteceğini bilemezsin. Yine de yürümeli insan. Çiçekli yollara düşmeli. Çalıya çırpıya dokunmalı elleri. Bir tohum taşımalı mesela hırkasıyla, sonra yumuşacık, sevdalı bir toprağa düşürmeli habersizce…

Yok gidebileceğin başka bir ıssız ada. Nereye gidersen git hep kendine varırsın. Bulamazsın kendinden başka bir liman, ne yana kaçarsan kaç hep kendinde kalırsın...

Yolların nerede, nasıl ve ne zaman biteceğini bilemezsin. Yine de yürümeli insan. Çiçekli yollara düşmeli. Çalıya çırpıya dokunmalı elleri. Bir tohum taşımalı mesela hırkasıyla, sonra yumuşacık, sevdalı bir toprağa düşürmeli habersizce.

Telaşlı bir kertenkeleyle kesişmeli yolu, bir tosbağayla konuşmalı, bir dikenli ardıcın gövdesini koklamalı, bir hindiba çiçeğine üflemeli, zamanın ırmağında. Yanılsamalar biriktirmeli çıkınında, gerçekliğe giden yolda yürürken.

Seslerin ne zaman susacağını bilemezsin. Yine de içinden yaşama seslenmeli insan. Sessizlikten sesler yontmalı, sabırla. Çünkü insan susarsa ölür…

Gökyüzünün ne zaman kararacağını bilemezsin. Ruhunda yağmura gebe bulutları taşırken arşınlamalı mavi göğü. Suyun ne zaman çürüyeceğini bilemezsin. Bir damlaya okyanusu sığdırabiliyorken karışmalı o sonsuz döngüye. Çünkü insan akmazsa çürür…