Her sabah üzerinde yaşayan milyonlarca insanın bir tasarrufta bulunmayı planladığı Anadolu toprağı yorgun.

Öyle yorgun ki, bu yükü daha fazla taşıyamıyor.

Denizler, göller, dereler, nehirlerde açılan yaralardan adeta irin sızıyor!

Bereketli ovalar, zümrüt çayırlı yaylalar, o buğulu ormanlar yorgun…

Kıyılar, koylar, yamaçlar, zeytinlikler giderek ışığını yitiriyor. Ak köpüklü suların altında inci taneleri gibi parıldayan o çakıl taşlarının sureti giderek kararıyor…

Yıllar önce övünerek söylediğimiz “bizim oraları görmelisin, cennet gibidir” sözleri hepimizin boğazında düğüm düğüm. Yaşananlara baktıkça demir bir bilye yutmuş gibi nefesimiz kesiliyor…

Bazen uzaklardan, çok uzaklardan bile duyuluyor denizin acısı. Dağın, ağacın, kuşun iç yangını ansızın yakın geçiyor içimizi.

Yerin karnında milyon yıldır yaşamı çekip çeviren o tanrısal suların uğultusuyla uyanıyoruz kimi sabahlara.

Bir gölün göz göre göre ölümüne tanıklık etmeye mahkûm edilmek de bu zamanın insanına en büyük ceza sanki.

Anlayana, suç da bizim ceza da…

Anlayana dün de bizim yarın da…

Yine de bu toprak hep düştüğü yerden kalkmayı bildi. Yine de bu coğrafyanın canı, canını yakanlara rağmen yeniden can vermeyi sürdürdü…

Bir yanımız yıkım, bir yanımız can yangını, bir yanımız Mayıs sarhoşluğu. Afyon bozkırlarını, Polatlı, Konya ovasını gezeliyor şimdi yine kırkikindi yağmurları.

Karapınar’da bir koyun sürüsü bulutlara ayna tutuyor yerin yüzünde. Akseki dağlarında şakacı bir ala karga tüm şapşallığıyla çobanın ıslığına eşlik ediyor.

Isparta dağlarında yine köpürttü o kuru dalları dikenli alıçlar. Ayvalar çiçeklerini savıp meyveye durdu çoktan. Uluborlu Ovası’nda kirazların yanağına ben düşmek üzere.

Adana’nın, Mersin’in yaylalarında ulu ağaçların altında bin yıllık şaşmaz bir disiplinle birikiyor yine kıl keçileri…

Burdur, Denizli dağlarının kaba ardıçlarının dibinde çalı-çırpıdan ağıllar çatılıyor birer ikişer…

Kentlerinde toprağı yorgun yurdun dağlarında hala yaşamın direnci var. Her şeye karşın toprağın o şaşmaz hafızası kendini anımsatmayı sürdürüyor. Şu günlerde halen yaşama gebe toprak. Muş dağlarında, Süphan’da, Cilo’da, Kapadokya’da, Ulukışla’da, Pozantı’da…

Giresun dağları bulut buluttur şimdi. Toprak kokusu yayılıyordur Gümüşhane’de, Şiran yaylalarında.

Şu günlerde halen ağaçların gövdelerinde dallarına yürüyor yaşam aşkı. Daldan yaprağa, çiçekten toprağa süzülüyor yaşamın o mucizevi ışığı…

Dinleyin…

Bir su yosunu ve mantarın tutkulu sarmal oluşundan beri, likenlerden eğreltilere, eğreltilerde ulu köknarlara uzanan o sonsuz akışta yaşam size sesleniyor…