Tarım sektörü son yıllarda hep ithalat haberleriyle gündeme oturdu. Bu haberler haksız değildi, zira dünyanın değişik ülkelerinden ithal etmediğimiz neredeyse hiçbir ürün kalmadı.

Peki, bizi bu noktaya hangi yanlış uygulamalar getirdi?

1- Önceki yılarda petrol, döviz kurları... Bunlara ilave şimdi de Covid-19 belası... Dünyada,1977-78’li yıllarda yaşanan krize benzer bir kriz yaşanıyor. Petrol fiyatlarındaki artış, kur risklerindeki artışlar ve Covid-19 salgınının yaratığı krizler hem gelişmiş hem de az gelişmiş ülkelerin ekonomilerini derinden etkiledi. Dünya büyük bir krizle boğuşurken, biz bu krizi kabul etmedik ve dolayısıyla almamız gereken önlemleri yeteri kadar almadık.

2-Son 18 yıldır ülkenin tamamında yol, havalimanı, köprü, alışveriş merkezi ve bol miktarda da bina inşa ettik. Bu yatırımlar tabiî ki iyi yatırımlardır ancak, yapım aşamasında istihdama katkı sağlar. Kullanılmadıkları zamansa geri dönüşümleri çok uzun yıllar alır. Biz bu yatırımları yapalım derken, üretim yapmayı unuttuk.

3-Üretimden uzaklaşan bir ülke açığını ithalatla kapatır, ki biz de öyle yaptık. Gelinen noktada neredeyse bütün tarım ürünlerini ithal ediyoruz. Çünkü, ülkemizde hiç kimse tarımla uğraşmak istemiyor. Eğer böyle giderse, gelecek nesiller tarlada üretim yapmayı unutacaklar. Ekmeğin fırında etin fabrikada üretildiğini zannedecekler. Size bunu kendi köyümden örnekle anlatmak istiyorum: Ben Manavgat’ın Çengel Köyü’nde büyüdüm. Benim köyümde 12 yaşın üzerindeki bütün kız ve erkekler traktör kullanmayı bilirdi, üretimi bilirdi. Şu anda köye gittiğimde ise, traktör kullanmayı bilen 3-4 bile genç bulamıyorum. Daha acı olan tarafı ise bu durum sadece benim köyümle sınırlı değil. Ülkemizin pek çok köyü boşaldı, şehirler ise yaşanmaz hale geldi.

4-Kışın ülkemizin sebze-meyve ambarı olan Akdeniz sahilleri (bu sahiller bir zamanlar verimli araziler idi) tarım dışı amaçlarla kullanılmaya başlandı. Peki, önümüzdeki yıllarda üretimi hangi arazilerde yapacağız? Sudan gibi ülkelerde arazi kiralamaya devam mı edeceğiz?

5-Devlet çiftçiye değişik isimler altında teşvikler veriyor. Ancak, bu teşvikler bugün uygulandığı biçimiyle amacına ulaşmaktan çok uzak. Zira, üretici ürettiği ürünle ilgili desteği çok uzun zaman sonra alıyor. Oysa üretici, ürettiği ürünü sattıktan sonra faturasını konuyla ilgili kuruma götürmeli ve anında parasını almalı. Teşvikler ancak bu şekilde yapılırsa üreticinin yararına olur.

6- Çiftçilerimiz ürettikleri ürünleri market yada süpermarketlere götürdüğünde, bedelini her nedense, 6 ay yada 1 sene içinde alıyor. Oysa biz tüketiciler ihtiyaçlarımızı, marketlerden peşin yada kredi kartı ile alıyoruz. Peki, bizim markete ödediğimiz bu para, neden 1 sene sonra üreticiye veriliyor? Bu zaman içinde parayı hangi aracı kullanıyor? Bu sistem de, çiftçinin üretimden uzaklaşmasına neden oluyor.

2002-2008 yılları arasında ülkemizde ‘Küçük Çiftçi’ kalmasın diye fırtınalar estirilmişti. Bu projenin günümüzde amacına ulaştığını görüyoruz. Ancak, küçük çiftçinin kalmadığı ülkemizde, sebze-meyve üretiminin de azalması, gelecekle ilgili kaygılarımızı artırıyor.

Peki, bizi bu duruma kim düşürdü?

Bence, suçlu aramaya gerek yok.

Zira suçlu, bu yanlış politikalara karşı çıkmayan HEPİMİZİZ!