Türkiye, son yıllarda uygulanan yanlış politikalar sonucu, tarımda kendi kendine yeten ülke özelliğini kaybetti. Tarım ürünlerinde ‘net ithalatçı ülke’ haline getirilen ülkemizde, hem üretim hem de bu ürünleri üreten çiftçi sayısı azaldı. Hükümet, fiyatı biraz yükselen ürünü, başka ülkelerden ithal etmek suretiyle çiftçiye büyük zarar veriyor. İthal ürün ve girdi fiyatlarındaki aşırı artış nedeniyle para kazanamayan çiftçi, elindeki ürünlerini ya toplamıyor ya da derelere, çöplere atıyor. Daha da vahimi Türk çiftçisi artık tarlasını ekip biçemiz hale geliyor.
ÇÖPE GİDEN TARIMSAL ÜRÜNLER EKONOMİYE KAZANDIRILABİLİR
Ekonomimiz için aslında büyük bir kayıp anlamında gelen çöpe giden tarımsal ürünlerin ekonomiye kazandırılması imkân dâhilindedir. Yeter ki, bu irade ortaya konulsun. Halkımızın tüketim alışkanlarını değiştirmek, o bilince ulaşmasını sağlayacak eğitim sistemini kurmak, sağlıklı gıdayı temin etmek, o sistemi kurmak ülke yönetiminin elindedir. Yeter ki istensin. Bunun için bir sistem öneriyorum: Çiftçiler ürettikleri ürünleri hallerde, marketlerde, pazaryerlerinde veya ihracatçılara satsın. Ama fiyatların çok düşük olduğu zamanlarda ve üretimin çok olduğu dönemlerde çiftçinin ürünü çöpe gitmesin. Önerdiğim sisteme göre, büyükşehir belediyeleri, çiftçilerin satamadığı, para etmeyen ürünlerini alacak ve bu ürünleri katma değeri yüksek sanayi ürününe dönüştürecek. Böylece, patlıcan, biber, salatalık, domates, kavun, karpuz, elma, armut, kayısı, şeftali, elma vs. ürünleri kurutma, toz yapma (toz biber veya pul biber gibi), marmelat, suyunu çıkarma, konserve, turşu, ,reçel, meyve suyu gibi katma değeri yüksek, raf ömrü uzun ürünlere dönüşecek. Örneğin Antalya’da, para etmeyen domatesleri kurutma, salça yapma, suyunu sıkma gibi yöntemlerle, sanayi ürününe çevirme imkânı doğacak.
KURUTULMUŞ ÜRÜNLERİ ÇEREZLİK OLARAK TÜKETMEK MÜMKÜN
Avrupa’da son yıllarda kurutulmuş ürünler çerezlik olarak satılıyor. Bu pazar hızla büyüyor. Öyle ki bu tür ürünler bizim geleneksel alışkanlığımızdır. Bu ürünlerin alımı için de ürününe göre taban veya tavan fiyat belirlenmesi gerekir. Bunun için belediyelerin, bir anonim şirket kurmaları yeterli olacak. Aslında, belediyelerin kooperatif kurması bu sistemde en iyi yöntemdir; ancak, kooperatifçilik konusunda halkımızda oluşan algının (yanlış uygulamalar sonucunda) hiç de iyi olmaması nedeniyle bu sistemin şirket bazında yürütülmesi daha uygun olacaktır. Kurulan şirketin üreteceği ürünlere konulacak tek bir marka ile hem yurtdışına hem de yurt içine satış gerçekleştirilebilir. Geleneksel yönetmelerin modernize edilmesi ile ortaya çıkacak üretim tesislerinin çatılarının güneş enerji panelleri ile donatılmasıyla, temiz enerjiye de kavuşulacaktır. Temiz gıda, temiz teknoloji demek sağlıklı nesiller demektir. Ülkemizde, bu sistemi uygulayabilecek büyükşehir statüsündeki illerin sayısı hiç de az değildir. İzmir, Antalya, Adana, Mersin, Aydın, Samsun, Bursa gibi illerimizdeki büyükşehir belediyeleri, bu sistemi kurabilecek insan kaynaklarına, üretim sahalarına ve teknolojik alt yapıya sahiptir. Her ne kadar bazı illerde meyve kurutmaya yönelik tesisler olsa da, kombine bir sistem olmaktan uzak, o yöreye has birkaç kalem ürünle sınırlıdır. Bunun da ötesinde bu işletmeler, üretimi teşvik etmekten uzak, sermaye merkezli, kar odaklı çalışmaktadır. Çiftçiyi, üreticiyi örgütleyen, ürünlerini değerinde alan, alım garantisi veren bir sistem ancak kamu (belediye) önderliğinde mümkündür.
TARIM YATIRIMLARI GELECEĞİMİZİ KURTARACAKTIR
1-Bu sistem her şeyden önce ülke ekonomisine katkı sağlayacaktır. Tarımsal ürünlerin çöpe değil, üretim tesisine gitmesi, hem üreticiyi hem tüketiciyi hem de devleti memnun edecek.
2-Çiftçiler, ürettikleri ürünlerin çöpe gitmeyeceğini bildikleri için, daha çok ve daha kaliteli üretim yapabilecekler. Böylece hem üretim hem de kalite artacak. Bu durum, tüketiciyi de olumlu etkileyecek. Aldığı gıda ürününün kalitesinden emin olan tüketici (son günlerde artan tağşiş durumunu göz önüne aldığımızda) daha rahat tüketim yapabilecek.
3-Bu sistemin sağlayacağı en önemli katkılardan biri de, istihdama sağlayacağı katkı olacak. Hem kurulan şirketlerde çalışanlar hem de tarımda artacak istihdam düşünüldüğünde, bu sistem ülkemizin en önemli sorunlarından biri olan istihdam sorununa çare olabilecek.
Netice itibariyle, geleceğin en önemli stratejik sektörü kesinlikle tarım sektörüdür. Dünyanın gelişmiş ülkeleri bu işin bilincinde olduğu için tarım yatırımlarını giderek artırmaktadır. Biz ise kendi çiftçimizi, üreticimizi desteklemek yerine ürün ithal ederek başka ülkelerin çiftçilerini destekliyoruz. Bu sistem, hem üreticiyi hem de tüketiciyi rahatlatacak, istihdamı artıracak, kamuya (belediye) olan güveni ve sevgiyi artıracaktır. Tarımdaki geleceğimize yön verecek yöntem bellidir, asıl olan teknoloji, akıl ve bilimden yararlanmaktır.