Bugün 17 Haziran Dünya Çölleşme ve Kuraklıkla Mücadele Günü
İklim değişikliği, biyoçeşitlilikerozyonu ,arazi bozulması, yoğun tarım uygulamaları ,kuraklık ve kötü su yönetimi, topraklarımızın küresel çölleşme krizine neden olacak kadar etkilidir.
Son 50 yılda gelişim olarak bize dayatılan ancak sadece değişimden ibaret birçok şeyin artık başımıza ne işler açtığını görmeye başladık. Küresel ısınma ve iklim değişimine inanmayanlar pandemi dönemindeki kapanmalar sayesinde bir süreliğine de olsa duran ‘modern’ hayatın olumlu etkilerini gördüler. Sera gazı emisyonlarında hissedilir bir düşüş olduğu fark edildi. Venedik’te ve İstanbul Boğazı’nda yunuslar görüldü. Covid-19 salgını dünyaya yayıldıkça ve endüstriyel faaliyetler azaldıkça, küresel ısınmanın ana sorumlularından kabul edilen sera gazı emisyonları da azalmaya devam etti. Bu arada, hızla yayılan sosyal medya paylaşımları kentsel alanlarda vahşi yaşam manzaraları ortaya çıkarmaya başladı ve bize, "Doğa sıfırlama düğmesine bastı" yorumları yaptırdı. Pandemi, hava kirliliğinde azalma, yüzey sularının kalitesinde iyileşme, gürültü kirliliğinin ortadan kalkması gibi olumlu çevresel etkilere yol açtı.
Ama sonra ne oldu?
Pandeminin etkilerinin ortadan kalkamaya başladığı şu günlerde insanoğlu hızla pandemi öncesi hayatına geri dönüyor. Çıkarılması gereken dersler çıkarılmamış görünüyor.
Dünyayı hoyratça kullanan ve tahrip eden insanoğlunun yol açtığı çevre kirliliğinin bir sonucu olan küresel ısınma ve iklim değişikliğinin kaçınılamaz ve tehlikeli sonucu ile karşı karşıyayız.
Çölleşme ve kuraklık!
Unutmayalım ki tükenen sadece suyumuz değil. Su kaynaklarının bilinçsiz kullanımı ile su tüketimi çok hızlı devam ederken iklim krizi ve kuraklık acilen ilgilenmemiz gereken sorunların başında geliyor. Bugün başlıca görevimiz insanlığın temiz ve sürekli suya erişimini sağlamak.
Sizlere çarpıcı birkaç veri sunmak istiyorum:
• Günümüzde kurak alanlar dünyadaki toplam karasal alanların neredeyse yarısına ulaştı.
• Erozyon yoluyla arazi bozulma hızı tarihteki ortalamanın 35 katı daha yüksek.
• Dünya nüfusunun 4’te 1’i çölleşmiş ya da yüksek çölleşme riski olan bölgelerde yaşamakta.
• Dünya sıcaklık ortalaması 2 derece daha artarsa Akdeniz havzası dönüşecek ve değişecek. İspanya’nın çöl olma ihtimali var.
• Dünyada her yıl 6 milyon ha alanın çölleştiği hesaplanıyor.
• Ülkemizdeki toprakların % 70’i su veya rüzgâr erozyonu riski taşıyor.
• Her yıl 1cm kalınlığında ve Kıbrıs büyüklüğünde toprağımız erozyona uğruyor.
• Tarih boyunca meydana gelen çevre kirliliğinin % 50’si son 40 yılda meydana geldi.
• Kültüre alınmış yaklaşık 13000 bitki türünün % 60 yok olma tehlikesi ile karşı karşıya.
• Dünyada kişi başına düşen temiz su miktarı son 20 yılda %20 azaldı.
Kuraklık eşittir açlık- iç savaşlar-uluslararası savaşlar ve göçlerdir. Çölleşme riski yaşanan ve hatta çölleşen bölgelerde yaşayan insanlar açlık ve susuzluk tehlikesi ile karşı karşıya. Çölleşme ve kuraklık nedeniyle zorunlu göçler yaşanması söz konusu. Demografik yapının bozulması kargaşa ve huzursuzluk yaşanması riski var.
Bu defakto durum acil önlemler alınması gerektiriyor. Artık Hayrettin Karaca’nın Tema Vakfı yoluyla yaptığı mücadeleler yetmiyor. Kuraklık ve çölleşme ile topyekûn savaşmak gerekiyor.
İvedi bir şekilde bu sorun, çıkmamak üzere kamuoyunun gündemine girmeli. Modern tarım ve bilimsel yaklaşım ile su tasarrufu sağlamalıyız. Doğru ve uzun vadeli bir arazi planlaması yapmalıyız. Meraların tahrip edilmesinin önüne geçmeli, meraları ıslah etmeliyiz. Meraları, tarım alanlarını ve su kaynaklarını kanunlarla korumalıyız. Erozyon riski yüksek olan arazilerde ağaçlandırma teraslama çalışmaları yapmalı ve acil teknik önlemler almalıyız. Unutmayalım ki uzmanlar dünyada su zengini ülkeler arasından 2030 yılında su kıtlığı görünen ülkeler arasına gireceğimizi ön görüyor.
Büyük bir umut ve beklenti ile hayata geçirilen kentsel dönüşüm projeleri, bina dönüşüm projeleri haline geldi ve rant ekonomisine kurban edildi. Akıllı ve yeşil kentler yoluyla da çölleşme ve kuraklıkla mücadele etmeliyiz.
Güncel ekonomi biliminin kanunlarının tarımda geçerli olmadığı günlere geldik. “Paramız var ithal ederiz” yaklaşımı artık tükendi. Parayla da tarımsal ürün alınamayacak günler yakın. Buğday ithalatı ile ilgili yaşananlar hepimizin gözleri önünde yaşandı.
Türkiye acilen mevcut tarım politikalarını terk etmelidir. Türkiye’nin bir tarım politikasından çok, politikasının tarım olmasına ihtiyacı var.
Aksi halde çölleşme ve kuraklıkla mücadele etmemiz mümkün görünmüyor. Çölleşme ve kuraklık sorununu toplumsal boyutta yaşıyoruz ancak çözüm bireysel.
“Dünyayı ben mi kurtaracağım!” deme. Evet dünyayı sen kurtaracaksın!
Toprak ve su varsa biz varız.