İyi ki sen varsın da, arada dertleşip halleşeceğim bir alanım oluyor. Biliyorum, zaman zaman bunalıyorsun, “güzel ülkem ne hallerde böyle” diye kahroluyorsun.

Haklısın sevgili kardeşim, haklısın.

Bizim çocukluğumuzu yaşadığımız ülkemizi hatırladıkça hangimiz kahrolmuyoruz ki?

Bizim çocukluğumuzda izlediğimiz filmlerde köydeki ağalar, hocalar kötü adam olurlar, köylünün iliğini kemiğini sömürürlerdi. ‘Güneşin Katli’ filmini hatırlar mısın? Öğretmen Kemal köyde hocalarla girdiği mücadelede katledilmiş, filmin sonunda hepimiz Öğretmen Kemal olmaya karar vermiştik.

İşte o filmde öğretmen Kemal’i katledenler, bugün bize “azgın azınlık” diyorlar.

Ya da başka bir örnek. Dün bir tarikat lideri öldü.

Hatırlarsın.

“Tekke ve Zaviyelerin Kapatılması Hakkında Kanun” var bu ülkede. Bizim çocukluğumuzda ‘yobaz’ dediğimiz tipler, tarikat liderinin cenazesinde gövde gösterisi yaptılar. Ülkenin Cumhurbaşkanı taziye mesajı yayınladı bu yobazın ardından. Bir zamanlar gurur kaynağımız olan Türk Hava Yolları, depremde bulamadığı uçakları hangardan çıkardı da 15 dakikada bir cenazeye katılacaklar için uçak havalandırdı.

İşin komiği, liderin ölümünün ardından tarikat açıklama yaptı ve bugüne kadar yapılan tövbelerin ‘geçersiz’ olduğunu duyurdu. Artık cennetten de yer satarlar, sevgili kardeşim.

Bu ülkenin bir Milli Eğitim Bakanı var. Onu da anlatayım sana.

Bu bakanın şu sıralar derdi, ‘kız okulları’ açmak. Neymiş efendim; okullaşma oranı düşmüş, bunun artırılması gerekiyormuş. Tabi, yersen. Adım adım şeriata doğru tam gaz yol alıyoruz.

Ekmeğin hızla 10 TL’ye doğru gitmesinden bahsetmiyorum bile.

Hani büyük Önderin dediği gibi, “bundan daha elim ve vahim olmak üzere…”

Bundan daha elim ve vahim olmak üzere, bu durumlarla mücadele etmesi, halkı uyarması, kurduğu Cumhuriyet’i koruması gereken ana muhalefet partisi, bir kayıkçı kavgası içerisinde. Partinin genel başkanı “gemiyi limana sağ salim ben yanaştıracağım” diyor ama bırak gemiyi limana yanaştırmak; kayığı iskeleye bağlayacak mecal görünmüyor ufukta.

Biliyorsun, burası kocaman görünen küçücük bir köy. Sağdan say 300, soldan say 400 kişi, debelenip duruyoruz.

Hani diyor ya şair: “derdin günün hasretlik”

Bizim de derdimiz günümüz, hangi belediye başkanı, ana muhalefet partisinde hangi ilçede egemenlik kuracak, sonrasında kimi il başkanı seçtirecek. Büyük Kurultay delegeleri kim olacak, onlar da Parti Meclisine kimi sokacaklar!

Yani sevgili kardeşim, mahalle yanıyor, biz de saçımızı taramaya devam ediyoruz.

Oysa çözüm çok basit.

Büyük Önder’in dediği gibi; “Evvela sosyalist olmalı; maddeyi anlamalı”

Bu konuyu bir sonrakinde yazayım artık.

Hasretle, özlemle kucaklıyorum seni.

Dostlukla, sağlıcakla…