Salı günü Ekrem İmamoğlu’nun gözaltına alınmasının ardından yükselen halk hareketi hız kaybetmeden devam ediyor.

AKP hükümranlığına uzun zamandır karşı biriken tepki, sonunda yatağını bularak kitlesel hareketlere dönüştü. Nazım Hikmet’in “‘gayrık bir kez yeter!” demesinler” dediği insanlar “yeter” demeye başladı.

Doğal olarak bu halk hareketinin karşısına bütün gücü ve hoyratlığı ile ‘devlet aygıtı’ dikildi ve bu saate kadar da halk hareketinde henüz bir gerileme yok.

Dikkat ederseniz, ‘devlet aygıtı’ özellikle üniversiteli öğrencilerin yürüyüşlerine karşı bütün hoyratlığı ve zalimliğini gösteriyor. Jop, biber gazı, plastik mermi, elinde ne varsa gençlerin üzerine saldırıyor.

Burada da amaç, öğrencilerle diğer eylemcileri buluşturmamak. Eğer bu iki grup bir araya gelirse, başa çıkamayacağını biliyor.

Ama eninde sonunda, bugün değilse yarın bu iki grup yan yana gelecek ve AKP hükümranlığının oyunu bozulacak.

Çünkü tarihin tunç yasasıdır: zor oyunu bozar.

Sonunda yükselen halk hareketi ‘zor’u gündemine aldı ve iktidarın oyununu bozmaya çalışıyor.

Örgütlü, programlı ve sabırlı giderse bu hareket oyunu bozacak gibi de görünüyor.

Ülkede durum bu olunca, Antalya bunun dışında kalır mı?

Elbette Antalya da ayağa kalktı devlet aygıtından payına düşeni aldı.

Antalya’da da öğrencilerin ayağa kalkınca, karşılarında devlet şiddetini buldular. Özellikle Akdeniz Üniversitesi Kampüsü, polisin öğrencileri kıyasıya ezdiği, bütün acımasızlığı sergilediği bir arenaya dönüştü.

Burada Akdeniz Üniversitesi Rektörlüğüne ayrı bir parantez açmak lazım. Öğrenci eylemlerine karşı polisin kampüsün içine alınmasını tarih ayrıca yazacak ve rektörün bu işteki rolünü yerli yerine oturtacaktır.

Öğrencilerin hoyratça, acımasızca yedikleri dayaktan rektör birinci derecede sorumludur.

Bu hoyratlığın sonucunda da Antalya’da Halkevleri ve çeşitli siyasi parti ve gruplardan insanlar gözaltına alınmıştı. Fakat bu hoyratlık sadece eylem alanı ile sınırlı değil, insanlar evlerinden toplanıyor. Antalya’da Türkiye İşçi Partisi (TİP) MYK üyesi Yunus Başaran, Antalya İl Başkanı Enes Keskin’in de aralarında bulunduğu 29 kişi şafak operasyonu ile gözaltına alındılar.

Devlet, ‘ya AKP yanında olacaksın ya da nezarethanede’ diyerek fiilen ikiye bölmüş durumda. Elbette ‘nezarethane’ diyenlerin sayısı çok daha fazla. İktidar da bu sayısal ve niteliksel fazlalıktan korkuyor zaten.

Özetle zor oyunu bozuyor.

Şimdi Antalya’da birinci derecede görev CHP’ye düşüyor.

Polisten dayak yiyen, gözaltına alınan bu insanlar, Ekrem İmamoğlu’na yapılan haksızlığa karşı ayağa kalktılar ve devlet aygıtı ile çatıştılar.

CHP Antalya İl Örgütü ve İl Başkanı Nail Kamacı’ya açık çağrımdır.

Şimdi başta gözaltına alınanlar olmak üzere bu polis şiddetine maruz kalanlara sahip çıkma sırası CHP’dedir. Gözaltına alınanlar için hukuki destek sağlamak yeterli değil. Milletvekilleri, belediye başkanları, İl ve ilçe başkanları ve bütün tabanı ile emniyette, adliyede bu insanların yanında olmak, onlara kendilerinin yalnız olmadığını duyurmak sahip çıkmak görevden öte, zorunluluktur.

Görevli görevsiz, yetkili yetkisiz bütün CHP tabanını buralara çağırıp o insanlara sahip çıkın. Çünkü onlar Ekrem İmamoğlu üzerinden bu ülkenin demokrasisine, geleceğine sahip çıktılar.