Tarım dünyanın en eski mesleği. 14-15 bin yıllık geçmişte insanlık geliştikçe, tarım da gelişti. Urfa Göbeklitepe’de, piramitlerin inşasından 6 bin yıl önce, dünyanın ilk tarım yapılan alanı daha yeni bulundu. O günden bu güne yapılan tarımsal çalışmalar ise çok değişti ve günümüze kadar geldi. İnsanlık tarihi ile tarım tarihi aslında aynıdır. Tarım, 19’uncu yüzyıla kadar doğal yöntemlerle yapıldı. 19’uncu yüzyıldan sonra ise, makineli tarıma geçiş başladı, sulama teknolojileri gelişti ve ıslah çalışmaları hız kazandı. Bu yeni metodlar verim artışını da beraberinde getirdi. Dünya nüfusunun 20’ici ve 21’inci yüzyılda ciddi oranda artması, tarımda yeni teknoloji arayışlarına neden oldu. Artan nüfusa karşı değişmeyen, hatta küçülen (birçok tarım arazisi yerleşime açıldı)tarım arazileri, gıda sıkıntısını da ortaya çıkardı. Şu anda dünyada 7 milyarın üstünde insan yaşıyor. Bu nüfusun 2050 yılında 8,5 milyar olması bekleniyor. Peki, bu kadar insanı beslemek için ne yapmak gerekiyor? Tarım alanları artmayacağına göre, birim alandan alınan verimi artırmak gerekiyor…Bunun için de bitki ıslah çalışmalarının artırılması, makineli tarımın daha da fazla gelişmesi ve biyoteknolojinin moleküler biyoloji gibi alanlarda kullanılması gerekiyor. Ancak, burada önemli bir nokta söz konusu. Tarımsal üretimi artırırken, sağlıklı nesiller yetiştirmekten de vazgeçmemek gerekiyor. Bu nedenle, tarımsal eğitim çok önemli bir hal alıyor.
Üniversitelerde yeni tarım eğitimi branşları açılmalı
Ülkemizde tarımsal eğitimin gelişmesi için örneğin, üniversitelere Tarım Eğitimi Ana Bilim Dalı kurulabilir. Bu branşa girmek isteyen öğrencilerin daha zeki olması için yüksek puanlar belirlenebilir. Ayrıca, ziraat fakülteleri, tıp fakültelerinde olduğu gibi, uzun süreli eğitim verebilir. Çünkü, tıp fakültesinden mezun olanlar insan (canlı) sağlığı ile uğraşıyorlarsa, ziraat fakültesinden mezun olanlar da bitki (canlı) sağlığı ile uğraşıyorlar. Dolayısıyla, nihai hedef canlıyı sağlıklı kılmaksa, ziraat fakülteleri de hem eğitim süresini uzatarak, hem de tıp fakültelerindeki gibi eğitimi pratik uygulamalarla destekleyerek daha donanımlı mühendisler yetiştirebilir.
Yine tarımsal eğitimin ve ileri teknolojinin gelişmesi için enstitü ve araştırma merkezleri kurulabilir. Böylece, üniversite-özel sektör ve çiftçi arasında, sistematik ve düzenli bir bağ kurmak mümkün olacaktır. Bu sistematik bağ kurulurken önemli bir nokta da; insan ve hayvan sağlığını riske atmamak için yapılacak çalışmalardır. Bu çalışmaları da Sağlık Bakanlığı bünyesinde oluşturulacak birimler gerçekleştirebilir. Bakanlık bünyesinde oluşturulacak birimlerde, çiftçilere ürettikleri ürünlerin insan sağlığına etkilerianlatılmalıdır. Çünkü, çiftçiler kendi ürettikleri ürünleri pazarladıkları kadar yerler de…Bu kişiler üretim esnasında kullandıkları kimyasal ilaçların yada gübrelerin, insan yada hayvan sağlığına olumsuz etkilerini öğrendikleri zaman, hayata ve üretimlerine daha başka bakmaya başlayacaklardır.Bu eğitimlerle elde edilecek temel amaç, insanlar hasta olmadan hastalık yapacak sebeplerin ortadan kaldırılmasıdır. Bu da üretimlerdeki denetimlerle mümkündür. Bu denetimleri yapmak Tarım Bakanlığı kadar Sağlık Bakanlığı’nın da görevi olmalıdır.
Hastanelere yapılan masraf eğitim için harcanabilir
Böylece Sağlık Bakanlığı, sağlıklı bir toplum oluşturabilmek için, insanların hasta olmasını beklemeyecek, hastanelere yaptığı masrafı azaltarak, sorunu temelinden halledebilecektir. Hepimiz biliyoruz ki; sağlıklı gıdalarla beslenen insanlar kolay hasta olmazlar…Bu sistem aslında ülkemizdeki emniyet teşkilatının yaptığı sitemle aynı mantık çerçevesinde düşünülebilir. Emniyet teşkilatı, suçluyu yakalamak kadar, suçu engellemekle de görevlidir. Sağlık Bakanlığı da kendini,hastalığı tedavi etmek kadar, insanları hasta etmemekle de sorumlu hissetmelidir. Böylece, daha sağlıklı nesiller ve daha güçlü yarınlar bizim olacaktır…