İçinde bulunduğumuz koşullarda Suriye Operasyonunun, kazanımları ve kayıpları üzerine sakince konuşmak kolay olmuyor. Milliyetçi hassasiyetlerin boca edildiği, buna karşın, ulusal onuru rencide edici mektup ve eylemlerin görmezden gelindiği bir dönemdeyiz. Bu döneme ait en belirgin özelliklerden biri de sanırım Nazi Propaganda Bakanı Göbbels’in düşüncelerinin doğrulanıyor oluşudur. “ Bir şeyi ne kadar uzun süre tekrarlarsanız, insanlar ona o kadar fazla inanırlar” sözünün sahibi Göbbels’in başka bir sözü de “Basını, hükümetin kullanabildiği dev bir klavye olarak düşünün” dür. Ülkemizde genel olarak medyanın halini görünce, Göbbels’in sözlerine hak vermemek elde değil.

Geçen hafta ABD ile yapılan anlaşma, dün de benzer içerikle Rusya ile yapılan anlaşma, bir başarıymış gibi Türkiye kamuoyuna sunuluyor. Birbirlerine düşman iki devletle anlaşma yapıyoruz ve herkes kazançlı çıkıyor. İlginç bir matematik tabi… İşin garabeti, madem sen bölgede söz sahibi olan güçlü bir devletsin, neden bölgeden binlerce km uzakta ABD ile ya da Rusya ile anlaşma yapıyorsun, denemiyor. Yeni bir emperyal dönemdeyiz çünkü… Onlarda dünyanın büyük emperyalist devletleri. Ama bahsettiğimiz de Türkiye’nin ve Suriye’nin sınırları… Peki sonuçta bu anlaşmalarla Türkiye ne kazanmış oldu? Tek şey, bölgede YPG/SGD güçleri artık kendi başlarına hareket edemeyecek. Münbiç’ten Kamışlı’ya uzanan bir hatta kontrol temel olarak Suriye merkez güçlerine geçmiş durumda. YPG kuvvetlerinin Suriye ile anlaştığını düşünürsek, dünkü Rusya anlaşmasında belirsizlikleri Rusya’nın tavrı belirleyecek. Türkiye, güney sınırlarında bir Kürt Bölgesi ya da özerk Bir Kürt Devleti’nin imasını bile duymak istemiyor. İstemiyor ama devleti yöneten AKP iktidarı, 9 yıl boyunca neden Suriye merkez hükümetini yıkmaya çalıştı, neden Kuzey Suriye’de istikrarsızlığa katkı yaptı, neden ABD ile beraber bölgede cihatçılara göz yumdu demezler mi? Hayır, en azından iç kamuoyunda denemiyor. Türkiye’nin dış politikasının bilançosu çıkarılamıyor. Bu süreçte can veren binlerce insanın, bölgede istikrarsızlığın, ülkemize gelen Suriyeli Mültecilerin hesabı verilmedi. Çünkü hesap soran yok… Yukarıda bahsettiğimiz medya gücünün yanına, polisin ve yargının militanlaşmasını ekleyin, 15 Temmuz Darbe girişimi sonrası ilan edilen ve halen kısmi olarak sürmekte olan OHAL uygulamalarını ekleyin, hesap sorabilen kimsenin olmadığı görülecektir. Baştan aşağı yanlış ve iflas etmiş politikalarını yamamak, tepkileri bastırmak için tek yapabildikleri tekrar şiddet sarmalını yükseltmek… ABD’den gelen utanç mektubunu yok saymak, Rusya’nın izin verdiği ölçüde Kuzey Suriye’de hareket edebilmek…

Kuzey Suriye’de bir özerk Kürt Bölgesi kurulması stratejik olarak yanlış bulunabilir, korku Türkiye’deki Kürtlerin de ilerde böyle bir talepte bulunma olasılığı ve bunun ABD tarafından kullanılması tehlikesi olabilir… Bu haklı korkuyu çözmek için gidilecek yol, kendi Kürt vatandaşına demokratik hakları vermek, onunla barışmak, Türkiye’nin Anayasal yurttaşlık kimliği ile her yurttaşına eşit davranacağını garanti etmek değil mi? Değilmiş, olsaydı, geçen hafta Hakkari, Yüksekova ve Nusaybin Belediyelerine kayyum atanmazdı. Hatta ondan önce Diyarbakır, Mardin ve Van Belediyelerine de kayyum atanmazdı. Dün Diyarbakır Belediye Başkanlığı seçimini %64 ile almış Selçuk Mızraklı tutuklanmazdı. İşte tüm bu yanlış politikalar, ülkeyi daha da beter hale getiriyor. Getiriyor da sorgulayan hesap soran mı var?

Göbbels’le başladık, muhalif büyük düşünür Noam Chomsky ile devam edelim. Medya üzerine yazılarında şöyle der, “Toplumun çoğunun ne olup bittiğinden haberi yoktur. Hatta haberi dahi olmadığından haberi yoktur.” Türkiye’deki muhalefet ise bu soruna kafa yormamaktadır. Halk tv’ye bakın, CHP’nin halini görün…

İktidar, bu düzeneği bildiği için öncelikli operasyonlarını zamanında medya üzerinde yapmıştır zaten…

Şimdi gidip, bir kanalda iktidarın Suriye Operasyonu başarılarını çay eşliğinde dinleyebiliriz…