Kaç gündür söndürülemeyen orman yangınları, aslında hiçbir sorunu çözmediğimizi, hepsini siyasi saiklerle tartışıp rafa kaldırdığımız ortaya çıkardı. Elbette, sorunu çözecek olan başta iktidar ve yetkili kurumlardır. Ancak içinden acıyla geçtiğimiz zamanlar gösterdi ki iktidarın öyle bir niyet ve becerisi yok.
Bu beceriksizlik, bu sefer bize çok pahalıya mal oldu. Binlerce hektar orman alanımız içindeki milyonlarca canlıyla yandı bitti. Şu ana kadar açıklanan 8 insani can kaybı var. Türkiye’nin en güzel kıyıları, ormanları kül oldu.
Yangınların çıkış nedeni kesin değil. Ama herkes öncelikle iki kesimi hedef aldı. Bir grup, “Otel yapmak için yakıyorlar” diye iktidarı suçlarken, diğer bir grup “PKK’li teröristler yakıyor” dedi.
Öncelikle birincisini ele alalım. Her orman yangını sonrası, yanan yerlerin imara açılacağı kuşkusu dile getirilir. Anayasa 169. Maddeye göre, yanan ormanlar başka amaçla kullanılamaz. İmara da açılamaz. Orman Kanununda da benzer hüküm var. Daha da önemlisi Hükümetin, ormanlık bir alanı imara açmak, otele çevirmek için belli mevzuatlarda yetkisi zaten var. Onun için bu argüman yersizdir. Aslında temel sorunlardan biri, ormanlık alanları bu kadar kolay tahsis eden iktidarın yetkileri. Bu konuya ve28 Temmuz’da yayınlanan Turizmi Teşvik Kanununa başka bir yazıda döneceğim.
İkinci durum, sabotaj/kundaklama olduğu ve PKK’nın bunu organize ettiği şeklinde olan argüman. Bunu daha çok iktidar kanadından bir grup kullanıyor ve böylece aslında İktidarın orman yangınları konusunda yetersiz tedbirsiz kaldığı gerçeğini saklamaya yarıyor. Ayrıca siyasi olarak Kürtlere karşı bilinçli bir gerilim tırmandırılıyor.
Oysa orman uzmanlarının açıklamaları ve gelen bilgiler, yangınların kundaklama değil, kurak geçen bir kıştan sonra aşırı kuru hava ve yüksek sıcaklıkların etkili olduğunu gösteriyor. Bunda içinde bulunduğumuz küresel iklim krizinin payı da oldukça yüksek. 2019 yılında aylarca süren Avustralya yangınını hatırlayalım. Şu anda İtalya ve Yunanistan’da da benzer çok sayıda yangın var. Peki sabotaj/kundaklama ihtimali yok mu? Yangın nedenleri açık ortaya konulmadan kesinlikle “yok” denemez. Eğer sabotaj ise yapanlar her türlü değerden yoksun cani yaratıklardır. Aynı zamanda ciddi bir güvenlik ve istihbari zafiyet de var demektir. Yani bir örgüt, Manavgat’a gelip 4 farklı yerde yangın çıkartacak, istihbarat duymayacak, mobese kameraları, araç plaka tanıma sistemleri, hiçbir bulgu tespit edemeyecek. Yetmeyecek, Bodrum, Marmaris, Mersin, Hozat’ta yangın çıkartabilecek… Bu örgütün çok güçlü, istihbaratın ise çok güçsüz olduğu anlamına gelir ki yaşadıklarımız bunu doğrulamıyor.
Kaldı ki ormancılık uzmanları önümüze somut sayılar koyuyorlar. Buna göre Türkiye’de OGM’nin “resmi istatistikler” adıyla yayınladığı verilere göre yılda ortalama (1997-2020) 2262 orman yangını çıkmış, ortalama her yıl 9201 hektar orman ve maki ekosistemi zarar görmüş.
Son beş yılda ise yılda ortalama, 2 bin 771 yangında 11 bin 819 hektar orman yanmış. Önceki 5 yılın yıllık ortalaması ise 2 bin 492 yangında 6 bin 372 hektarmış. Yani iki dönem arasında yıllık ortalama yangın sayısı yüzde 11,2 artarken, yanan alan miktarı yüzde 85,5 artmış.(bu istatistiki bilgiler Doç.Yücel Çağlar, ve Prof. Erdoğan Atmış’ın çalışmalarından alınmıştır)
Son beş yılda yangın sayısında da yanan alanda da bariz bir yükselme görüldüğü açıktır. Bu temel iki nedene bağlıdır. Birincisi insanlığın dünyayı sürüklediği iklim krizinin etkisi. Artık her yıl daha sıcak bir ortamda yaşamaya başladık. İkincisi İktidarın ve Orman Genel Müdürlüğü’nün yanlış politikaları. Bu politikalar içinde yangınla mücadele edebilecek tecrübeli saha personelini sürmek, emekli etmek, yerlerine nitelikli personel almamak olarak açıklayacağımız iktidarın bilinen tutumu başattır. Yangın önleme için gereken bilimsel araştırmaların yapılmaması, personel eksikliği ve proje üretilmemesi başka bir neden. İktidarın ihmalleri daha çok yangın söndürme uçağı konusunda THK’nın konumu üzerinden tartışılıyor. Bu mesele de önemli ama (4 milyon dolarlık uçaklara bakım gideri yerine 24 milyon dolara kiralık uçak ihalesi yapılması!) yeteri kadar tartışıldığı için buna girmeyeceğim.
Ülkemiz yanarken, Tarım ve Orman Bakanı Pakdemirli’nin konunun özünden uzak açıklamaları ise ancak bizi öfkelendiriyor! Kaybettiğimiz ormanların canlıların üzerine bu kadar sorumsuz beyanlarda bulunulması, bizimle dalga geçildiği hissi uyandırıyor.
Bir kriz masasının olmadığı açık. Her olağanüstü durumda kitlenen bir sistem var. Koordinasyon yok. Yangın söndürme için dış yardım istemekte geç kalan Hükümetin, TSK’dan neden yararlanmadığı da başka bir soru olarak karşımızda. Sadece Tarım ve Orman Bakanı değil, Çevre ve Şehircilik Bakanı da İçişleri Bakanı da Kültür ve Turizm Bakanı da ayrı tellerden çalıyor. Hepsi yan yana gelince bir kurtarma ekibi değil, bir yıkım ekibi ile karşı karşıya olduğumuzu anlıyoruz. İşte bu düşünce ağır geliyor. Doğal felaketler gelir geçer de insani felaketler (hem de bir kabine halinde) daha büyük acılar bırakıyor. Böyle bir yönetimi haketmedik.
Tüm ülkeye sabır diliyorum.