Anayasa Mahkemesinde avukatlar için tarihi gün
Anayasa Mahkemesi 1961 Anayasası ile kurulmuştur. Önceki dönemlerde yasamanın (Meclisin) çıkardığı kanunların Anayasa’ya aykırı olsa da denetleyecek bir mekanizma olmamasından dolayı gerek duyulmuştu. Böylece yüksek yargı eliyle yasamanın denetlenmesi yoluna gidilmiş, kuvvetler ayrılığı prensibinin işlemesi için bir mekanizma öngörülmüştü.
O günden bugüne daima Anayasa Mahkemesi’nin yapısı ve kararları eleştirilmiş, tartışılmıştır.
Gerek 2010, gerek 2017 Anayasa referandumlarında, mahkemenin yapısına ilişkin değişiklikler mevcuttu. Her iki referandumda iktidar Partisi AKP’nin istediği şekilde geçmiş ve AYM üzerinde iktidar etkisi daha da artırılmıştır. Yine 2010 referandumunda AYM’ye Bireysel Başvuru yolunun açılması da AHİM öncesi bir denetim mekanizması olarak hem eleştirilmiş, hem olumlanmış yönleri olan bir uygulamadır.
Baştan beri mahkemenin verdiği kararlar doğrudan politik alana ilişkin olduğu için, mahkemenin kararları bir siyasi denetleyici olarak eleştiri konusu olmuştur.
En son iki hafta önce Yüksek mahkemenin Gösteri Yürüyüşleri Kanununda bir maddeyi iptal etmesi yüzünden İçişleri Bakanı Süleyman Soylu ile Mahkeme Başkanı karşı karşıya gelmek zorunda bırakılmıştır.
Bugün (1 Ekim 2020) tarihi itibarıyla Mahkemenin önünde önemli bir yasa değişikliği bulunmakta ve bunu karara bağlayacaktır.
Temmuz ayında kamuoyunda büyük tepkiye yol açmasına rağmen iktidar çoğunluğuyla Avukatlık Kanun değişikliği alelacele Meclis’ten geçirilmiştir. Böylece sayısı 5000 avukatı geçen Barolarda “çoklu Baro” denen uygulamanın önü açılmış ve sayıca büyük Baroların delege sayıları herhangi bir İl Barosu düzeyine indirgenmişti. Böylece 50 bin avukatla 138 delege çıkaran İstanbul Barosu’nun bir anda delege sayısı 13’e, 20 bin avukatı bulunan Ankara Barosu’nun geçen dönem 51 olan delege sayısı 7’e düşürülmüştü. En küçük Barolar olan Tunceli, Kilis, Ardahan gibi Baroların delege sayısı ise 3 olarak belirlenmişti. (bu 3 baronun toplam avukat sayısı 200’ü bulmamasına rağmen toplam 9 delege ile temsil edilecektir)
İşte bu kanun değişikliği bugün görüşülecek. Ancak Anayasa Mahkemesinin kararlarının daha öncede siyaset gölgesi altında verildiğini bilen bizler için bugünkü kararın başka anlamları da var.
15 Temmuz’da Resmi Gazetede yayınlanan kanun değişikliğinin esastan iptali görüşmesini kimse şubat ya da mart ayından önce beklemiyordu. Böylece Aralık ayında gidilecek TBB Genel Kurulunda seçilecek Başkan, olası bir iptal durumunda, iptalin geriye yürümezliği ilkesi nedeniyle koltuğunda kalabilecekti. Mahkemenin görüşmeyi 1 Ekimde yapacağını açıklaması herkeste merak uyandırdı.
Yorumum şu ki, verilen karar ne olursa olsun bunu siyaset belirleyecektir. Kanun değişikliklerinin iptali halinde, Anayasa Mahkemesi’nin Süleyman Soylu şahsında iktidarın kendisine karşı çıkışını restle görmüş olacak ve TBB’yi belirleme imkanını iktidarın elinden alacaktır. Böylelikle son zamanlarda verdiği iktidarın hoşuna gitmeyen kararlar silsilesine bir yenisini daha eklemiş olacaktır. (Daha önce özellikle Barış Akademisyenleri kararı, Demirtaş kararı ve KHK’lıların Baroya kaydedilmemesinin ihlal olduğu kararlarını vermişti.) Böylece iktidarın elini bir parça daraltmış olacaktır.
Kanunun iptal edilmemesi halinde ise bu Anayasa Mahkemesinin iktidara uzattığı bir barış çubuğu olacaktır. Bu durumda Mahkeme ile iktidar arasındaki gerilime Barolar ve avukatlar kurban edilmiş demektir.
Maddelerin bazılarının iptal bazılarını red edilmesi halinde, Mahkemenin iktidarla birbirini tartan ve pazarlık eden bir görüntüsü ortaya çıkacaktır.
Görüldüğü gibi hukuk çerçevesinde ele alınması gereken bir konu, tamamen siyasallaşan Türkiye panoraması içinde gelişmektedir.
Salt hukuk konuşuyor olsaydık değişikliklerin tümden iptal edilmesi kaçınılmaz olacaktı. Avukatların onca derdi varken, çoklu baro getirip ve delege sayısıyla uğraşmak da ancak bu iktidarın yapacağı bir iş. Çünkü tek dert, toplumun ve örgütlerin kendine biat etmesi.
Bakalım bugün Anayasa Mahkemesi vereceği kararla nasıl bir yol çizecek ?