Geçen ay Türkiye belki de tarihinin en büyük orman yangınlarıyla karşılaştı. Yangını önlemede ve söndürmede yapılan hataların faturası ağır oldu.
Orman Genel Müdürlüğü’nün “resmi istatistikler” adıyla yayınladığı verilere göre Türkiye’de 1997-2020tarihleri arasıyılda ortalama 2262 orman yangını çıkmış, bu yangınlarda her yıl ortalama 9201 hektar orman ve maki ekosistemi zarar görmüş. Son beş yılda ise yılda ortalama, 2 bin 771 yangında 11 bin 819 hektar orman alanı yanmış. Yani son 5 yılda önceki ortalamaların çok üzerinde yangınların ve yanan alanların arttığı bir gerçek. Büyük bir başarısızlık olduğu çok açık.
Ormanlar üzerinde yangınlar kadar büyük bir tehlike ise mevzuatta yapılan yasal değişikliklerle orman alanlarının daraltılması. Anayasanın 169. Maddesi ormanları korusa bile çıkarılan diğer yasalarla bu madde deliniyor. Orman Kanunu yayınlandığı günden bu yana tam 42 kez değiştirilmiş ve bu değişikliklerin 27’si AKP iktidarı zamanında olmuş. Özellikle 2004 yılında çıkarılan Madencilik Kanununun ormanla ilgileri maddeleri korkunç boyutta. Turizm, enerji, madencilik gibi faaliyetlere tahsis edilen orman sahası (ki fiili olarak bu alanlar orman olmaktan çıkıyor ayrıca insan etkinliklerine açıldığı için yangın tehlikesini de çok artırıyor) 2020 yılı itibarıyla 748 bin hektar alanı bulmuş durumda. Oysa 23 yılda (son yangınlar hariç) yangınlarda kaybettiğimiz toplam alan ise 210 bin hektar. Yani ormanların esas tehlikesi yasal değişikliler ve yandaşlara yapılan tahsislerin olduğu ortada.
Ancak Temmuz ayında başlayan yangınlar Türkiye tarihinin son 50 yılda gördüğü en büyük yangınlar olma özelliğini taşıyor. Orman Genel Müdürlüğü’nün açıklamasına göre yaklaşık 132 bin hektar ormanlık alan ve 25bin hektar da zirai alanın son bir ayda yandığı açıklanmıştır. Bunun yanı sıra bir çok köylünün evi, ahırı, hayvanları, bahçesi, arı kovanları da yanmıştır.
Bu yangınlarınherkesin yüreğini yaktığını zannederdik. Ama öyle değilmiş.
Yangın bölgesinde kiafetzedelere, AFAD ve Kaymakamlıklar aracılığı ile Devletin, “Afet Borçlandırma Senedi” imzalatmak istediği ortaya çıktı. Bu borçlandırma senetlerinde üstelik borç miktarı ve ne kadar faiz ödeneceği de bilinmemekte, yangınzedelere boş olarak imzalatılmak istenmekte.
Yani köylülerin yangından zarar görmesi evini bağını tarlasını bahçesini kaybetmesi yetmezmiş gibi, iktidar bir de insanları 20 yıllığına bankaya borçlandırmak istemektedir. Bu, TOKİ kullanılarak insanları inşaat şirketlerine köle etmek demektir. Yangından canını zor kurtaran insanlar bir de nasıl borç ödeyeceğini mi düşünecek? Devlet, soyut bir kimliktir, aklını ve vicdanını Hükümet yansıtır. Yokmuş.
Her şeyden önce bu tavır Anayasa’da geçen sosyal devlet ilkesine aykırıdır. 7269 sayılı Genel Afet Kanunu günümüz şartlarına uygun değildir. Yangınla başbaşa kalmış afetzedelere kredilendirme yoluyla ve TOKİ aracılığı ile ev yapmak, devletin temel sorumluluk alanlarından çekilmesi ve aslında felaketten pay çıkararak bu payı inşaat sektörüne aktarmak anlamını taşımaktadır.
Tüm malını mülkünü kaybetmiş afetzedeleri, üstelik Tarım ve Orman Bakanlığı’nın yangını önleyici tedbirleri almakta ve yangını söndürmede kusuru açıkken, bankalara borçlandırma yöntemiyle konut sahibi yapmak, bir yardım değil olsa olsa beton ticaretine yangınla gitmektir. Bir iktidar için utanç verici durumdur.
Yangınzedeler, tarım alanlarını, meyve bahçelerini ve bunlardan elde edecekleri ürünlerini de kaybetmişlerdir. Tarım ve Orman Bakanlığı ise sadece köylülere bir yıllık ürün desteği vereceğini ilan etmiştir. Devletin acil olarak yapması gereken, afetzedelere bir an önce, yörenin sosyal dokusuna uygun evleri ve kaybetmiş olduğu tarımsal üretim araçlarını nakdi ve ayni olarak hibe etmesi, ileriye dönük ürün ve mahsul zararlarını tazmin etmesidir. Bu yolla belki acılar bir nebze sarılacak, köylünün yanında durulacak ve tarıma bir parça destek olunacaktır.
Bunları yapmak yerine Hükümet son 15 yıldır yaptığını yapmakta ısrar ediyor, TOKİ ve müteahhit çetesine kaynak aktarmanın derdine düşüyor.
İşte vicdanları çoktan yanmış bitmiş bir Hükümetin geldiği nokta budur…