Antalya’da 400 civarında 5 yıldızlı otel bulunmaktadır ve bunların da çoğu Hazine ve Orman Bakanlığı’ndan tahsisli, deniz kıyısındadır. Halkın denize gireceği alanlar özellikle Antalya’nın ilçelerinde çok azalmıştır. Çünkü o kıyılar, Anayasa ve Kıyı kanununa aykırı olarak oteller tarafından kapatılmıştır.

Kemer Tekirova’da halkın son yararlanacağı günübirlik alan, Kültür ve Turizm Bakanlığı eliyle özel şirketlere tahsis edilmek için ihaleye hazırlanıyor.

Serik halkının denize girebildiği son noktalar olan Kadriye-Belek hattındaki 3 ayrı parsel, yine aynı Bakanlık eliyle otellere tahsis edilmesi tepkilere yol açtı. Serik halkı, haklı olarak şikayetçi oldu, planlar dava edildi.

Antalya’nın korunabilmiş son güzel yerlerinden Gazipaşa’nın Selinus kıyıları da yağmadan payını alıyor ve Bakanlık, Gazipaşa Belediyesi işbirliği ile o bölgeyi de üstelik yüksek emsalle imara açıyordu. SİT alanı olan bu kıyılar, Gazipaşa’da istihdam yaratacağı, turizme katkı vereceği gerekçesiyle pazarlanmaya çalışılıyor ve maalesef CHP’li Belediye Başkanı da bu planın arkasında duruyordu.

Yukarıda bahsi geçen tahsisleri ve turizm adı altında yapılaşmaya açılmasını Şubat ayında “Kıyılar Yağmalanırken” yazımızda belirtmiştik. Aradan geçen sürede yağma hız kesmedi. Antalya’nın hem arkeolojik SİT alanı hem Milli Park alanı olan Olimpos’da, Kültür ve Turizm Bakanlığı önce SİT derecesini düşürdü, ardından imar planlarını hayata geçirdi. Olimpos’ta kaçak olarak bulunan çoğu yapının yasallaşmasının önü açılmış oldu ve yeni imar parselleri yaratıldı.

Kaş’ta kaçak yapılaşmalar Vali’yi bile şikayet edecek seviyeye getirdi. Özellikle SİT alanı Patara bölgesinde kaçak yapılaşmalar, alanın SİT derecesinin düşürülmesinden sonra yoğunlaştı.

Serik halkının denize gireceği son alanların otellere tahsis edilmesi Kültür ve Turizm Bakanı Mehmet Nuri Ersoy ile AKP’li Serik Belediye Başkanı’nı karşı karşıya getirdi. Serik Belediye Başkanı Enver Aputkan, sahillerinin halka kapatılması kararlarına karşı çıkıyor ve bunun için Turizm Bakanı’nı suçluyordu. Geçen ay, Bakanlar ve Belediye Başkanlarının katıldığı bir toplantıda Bakan Mehmet Nuri Ersoy ise, Belediye’nin 500 bin liralık rüşvet aldığı iddiasını ortaya attı. Aputkan’ın sert tepkisi sonrası bu rüşvetin mevcut Başkanın değil, önceki Başkanın aldığı iddia edildi. Bu iddiayı soruşturan olmadı elbette. (Gazeteci Ebru Aydın, rüşvet meselesinde bir de Audi A6 marka otomobilin geçtiğini belirten haber yapmıştı) Bu kriz neticesi Belediye Başkanı ile Turizm Bakanı’nın arası açık ve AKP’nin iki isimden biriyle yollarını ayıracağı söyleniyor.

Kendisi de turizmci olan, sektörde faal firması bulunan bir kişinin, Bakan olarak tercih edilmesinin getirdiği handikaplar bunlar. Sektörden birini Bakan yaparsanız, tabii kendi şirketleri ya da yakın çevresi için uygulamalar yapacaktır. Ancak yukarıda aktardığımız gibi Kültür ve Turizm Bakanı’nın yaptığı işler bir değil iki değil ve bu yazdıklarımız sadece Antalya özelinde. Muğla Milas’ta, Datça’da, Çeşme’de ve başka yerlerde neler oluyor kimbilir.

Bu hafta yeni bir yağma haberi daha geldi. Manavgat’ın denize kıyı bölgesinde bulunan Uzunalan mevkiinde 3 bin dönüm arazi için yeni imar planları yapılmış ve 4 adet golf oteli için tahsisler hazırlanmış. Serik’ten sonra Manavgat halkı da çok büyük tepki içinde. Bu alan, Manavgat’ın denizle en önemli bağını oluşturan doğal kalmış önemli bir bölge.

Defalarca yazdık, havamızın suyumuzun toprağımızın kirlenmesi iktidarın zerre umrunda değil. Antalya halkının denize girememesi, doğal alanının, mesire yerinin kalmaması zerre umurlarında değil. Ancak umurlarında olmalı. Çünkü bu mücadele, iktidar cenahının, çevrecileri “çiçek böcek severler” diye küçümsemeye çalıştığı ya da “dış mihrak” gibi gösterdiği evreyi çoktan geçti ve bizatihi yaşam mücadelesinin kendisi haline geldi. Halk artık biliyor ki temiz havası suyu toprağı, deniz kıyısı, gölü, deresi ormanı olmazsa ileride bir hayatı da olmayacak. Bu ekosistemin içinde yaşayan diğer canlılar olmazsa, dünyada hayat devam etmeyecek.

Yağmalanan sadece kıyılar değil, hayatlardır.