Önceki gün ABD’de bir siyah, polisler tarafından gözaltına alınması sırasında boğularak öldürüldü. Minneapolis şehrinde George Floyd adlı kişiyi öldüren polis memurlarının tutuklanmaması büyük protesto ve gösterilere yol açtı. ABD’de giderek artan sınıflar arasındaki gelir uçurumu, sosyo-ekonomik olarak en zayıf gruplardan biri olan siyahları daha çok etkiliyor. Bu da siyahların polisle daha çok karşı karşıya gelmesine yol açıyor. Polisler, belki tarihten gelen ırkçılıkla ve siyahlara karşı uygulanan şiddetin cezasızlıkla karşılanması neticesi, siyahların yaşam haklarını daha çok ihlal ediyorlar.

Durum Avrupa’da da çok farklı değil. Küresel kapitalizmin sınıf farklılıklarını derinleştirmesi, halkları kendi kimlik kalıplarına daha çok bağlıyor ve görünmez kapitalizm ejderhasına karşı kimlik aidiyetleriyle korunmaya çalışıyorlar. Bu da her ülkede hakim milliyetçiliği artırırken diğer azınlıklara peşinen bir suçlu gibi bakılmasını sağlıyor. Yani, kişi şu an işsizse, parası ihtiyaçlarına yetmiyorsa, bunun sorumlusu “görünmeyen kapitalist sistem” değil, işini elinden almaya çalışan göçmenlerdir, milletine düşman azınlıklardır… Avrupa’da Pakistanlı ya da Afganlı, ABD’de Siyahlar Hispaniklerdir. Bunun sonucu olarak azınlıklara ve farklı olana karşı ötekileştirme, düşmanlaştırma derinleştiriliyor.

Bu yazdıklarımdan Türkiye de muaf değil. Bayramda ülkenin değişik yerlerinden gelen polis şiddeti görüntüleri hayret vericiydi. Polisler, sokağa çıkmanın yasak olduğu gün, sokakta gördüklerine “suçlu” muamelesi yapıyor, alenen şiddet uyguluyordu. Tekirdağ’dan, Kadıköy, Sultangazi ve Eyüp’ten buna benzer çok haber ve görüntüler geldi. Amatörler tarafından çekilmiş bu görüntüler olmasaydı, polis şiddetinin bu denli yayıldığını da bilmeyecektik. “Biz yine iyiyiz bunlar ayrımcılık içermiyor. Polis herkese eşit şiddet uyguluyor” derseniz yanılırsınız. Geçen ay Adana’da Suriye vatandaşı Ali Hemdan, polisin dur ihtarına uymadığı gerekçesiyle silahla vurularak öldürüldü. Üç yıl önce Diyarbakır’da Nevruz kutlamaları sırasında Kemal Kurkut’u silahla öldüren polis, hiç tutuklanmadı bile. Ankara Garında canlı bombalarla öldürülen 107, Suruç’ta öldürülen 34 insanımızın dosyalarında ihmali ve sorumluluğu olanlar araştırılmadı. Çünkü ölenlerin çoğu Kürt ve muhalifti.

İnsan Hakları Derneği’nin 2019 yılı raporuna göre, dur ihtarına uymadıkları gerekçesiyle polisin, biri çocuk 9 kişinin ölümüne yol açtığı bilgisi yer alıyor. Resmi görevliler tarafından işkence, kötü muamele, onur kırıcı davranışlara maruz kalan ve toplumsal gösteriler sırasında yaralanan toplam 6068 vakaya yer verilmiş.

Raporda ayrı bir başlık halinde verilen yerlerden belki de en korkuncu, sadece 2019 yılında 431 kadın cinayeti işlenmiş olması… (bu konuyu başka bir yazıda işleyeceğim)

İktidarlar, şiddeti toplumu yönetmenin bir aracı olarak görüyorlar. Bu nedenle toplumun bir kesimi ya da kesimleri bilinçli olarak hedef haline getirilir. Toplumda ne kadar şiddet ve kaos ortamı olursa korku ve belirsizlik artar, yasal şiddet tekelini elinde bulunduran devlet, istediği kesimleri ezer geçer. Bu nedenle polis şiddeti eskiye göre daha çok artıyor ve cezasızlıkla karşılaşıyor. Aynı şekilde sırtını iktidara dayamış bazı kesimlerin açık şiddet çağrısı bile cezalandırılmıyor.

İktidarların yönetme becerileri azaldıkça, toplumda şiddet ortamı büyür.

ABD’de ve Türkiye’de olan tam da budur…