Antalya
Yayın Tarihi : 13.05.202315:58
Güncelleme Tarihi : 13.05.202316:04
A
GÜNDEM , RÖPORTAJ
Yoksullukla derin savaş
Yoksullukla derin savaş

Pandemi, deprem, sel, yangın derken ülkemiz 2019 yılından beri zorlu bir süreçten geçiyor. Bu zorlu sürecin en kırılgan kesimleri de kadınlar, çocuklar, özel ihtiyaçlı bireylerden oluşuyor. Tam da bu dönemde kurulan Derin Yoksulluk Ağı, fakirlikle mücadeleye katkı vermeyi amaçlıyor.

Derinleşen yoksulluğu araştırmak ve boyutlarını ortaya koymak, insan hakları izlemesi yapmak ve yoksulluğu bir insan hakları ihlali olarak tartışmaya açmak üzere Derin Yoksulluk Ağını (DYA) kuran Hacer Foggo, mücadelesini siyasete atılarak milletvekili olarak sürdürmek üzere aday oldu. CHP İzmir 2'inci Bölge Milletvekili Adayı Foggo’nun Antalya ziyareti sırasında bugüne kadar yürüttüğü çalışmaları ve b undan sonraki hedeflerini sorduk.

Hacer Foggo kimdir? Derin yoksulluk ağı kurucusu olmadan neler yapıyordu?

Ben 15 yılı aşkın insan hakları konularına odaklanan çeşitli gazete ve dergilerde boyunca muhabir olarak çalıştım. 2003 yılından bu yana da kent yoksulluğu üzerine çalışmalar yaptım, 2006 yılında kentsel dönüşüm projeleri nedeniyle Romanların yerlerinden edildiği mahallelerde, mahallelinin yanında yer aldım arkadaşlarımla birlikte davalar açılmasını sağladım. Yine arkadaşlarımla beraber, sosyoekonomik nedenlerle okula devam etmeyen, okul terk eden çocuklara yönelik 2016 yılında Çimenev Bilim ve Sanat Merkezi’ni kurduk. Pandemi döneminde 18 Mart 2020 tarihinde genç arkadaşlarımla birlikte Derin Yoksulluk Ağı’nı kurarak temel ihtiyaçlara ulaşamayan 3 binden fazla aileye gıda, tablet vb. gönderilmesini sağladık. 2021 yılında Derin Yoksulluk Ağı’ndan ayrıldım ve 2022 yılı Mart ayında CHP Yoksulluk Dayanışma Ofisi’nin kurucusu ve Koodinatörü olarak ülke çapında yoksullukla ilgili çalışmalarına devam ediyorum. Ayrıca 2022 yılında Uğur Mumcu Dayanışma ödülünü aldım ve Askıda Hayatlar- Yoksulluk Günlükleri adında bir kitabım var.

Derin yoksulluk ağı ne zaman ve nasıl, hangi amaçla kuruldu?

2016 yılında okul devamsızlığı yapan ve okul terkini önlemek için kurduğumuz Çimenev ‘de çocuklarla çalışma yaparken 11mart 2020 yılında pandemi krizi ile birlikte “evde kal” süreci başladı. Yıllarca evlerini ziyaret ettiğim birlikte çalışmalar yaptığımız aileler beni aramaya başlayarak evdeki temel ihtiyaçlara erişemediklerini söylediler. Bu nedenle ailelere destekçiler tarafından online alışveriş gönderecek bir sistemi hayata geçirerek Derin Yoksulluk Ağı’nı (DYA) kurduk. Pandeminin başından itibaren aktif bir şekilde çalışarak yoksullukla mücadele için o dönemin koşullarına uygun bir modeli hayata geçirdik.  18 Mart 2020’de tarihinde pandemiyle mücadele kapsamında alınan önlemler dolayısıyla, günlük işlerde güvencesiz bir şekilde çalışan, işten çıkarılan, ücretsiz izne ayrılan ve yoksulluk koşullarında yaşayan bireylerin acil ihtiyaçlarına destek olabilmek için “Evden Değiştir” dayanışma Kampanyasını başlattık ve o dönemde 3 bini aşkın aileye destek sağladık.

Dayanışma bir umut mudur?

Dayanışma pandemi süresince yoksul ailelere umut oldu. Onlara “buradayız”, “yanınızdayız ve yalnız değilsiniz” dedik. Dayanışmanın en önemli özelliği bence hak temelli bir bakış.  Biz de bu bakışla bu ağı örgütledik.  Yoksulluğun yarattığı güçsüzlüğe, gelecek kaygısına ve öfkeye karşı buradayız dedik. Eşitsizliğe karşı durmak yani hayırseverlik değil sadece yardım etmekte değil, kalıcı eşitsizliğin farkına varılması, azaltılmasını ve nihayetinde ortadan kalkmasını hedefleyerek bu bilinçle dayanışmayı örgütledik.

Yoksulluğun nedenleri ve çeşitleri neler? Derin yoksulluğun bize tanımını yapabilir misiniz, yoksullukla ayrımı nedir?

Yoksulluk bir eşitsizlik durumu aslında her anlamda hem gelir hem de sosyal anlamda eşitsizlik. Bir avuç zengin dışında her birimiz yoksulluk/yoksunluk yaşıyoruz ve yoksulluk gittikçe derinleşiyor. Bir travma artık. Sürekli gelecek kaygısı duyuyorsak, sürekli endişe içinde hayatımızı sürdürüyorsak, yani kirasını ödeyemeyen, gıdaya erişemeyen, evine icra gelen, kitap alamayan, ayağını sıkıştıran ayakkabıdan kurtulamayan, okulda beslenme saatinde zamanın bitmesini dileyen, ısınamayan, okulunu donduran ya da bırakan, ucuza çalışan, mobbinge, tacize, istismara uğrayan ama işten çıkartılma endişesiyle sesini çıkaramayan ve bütün bunlara katlanmak yoksulluk ve yoksunluktan kaynaklı ise bu işte derin yoksulluk. Sürekli aşağıya doğru yuvarlanacağın endişesini taşımak, yani derin yoksulluk hem ekonomik hem de sosyal olarak her şeyden mahrum olma durumu.

Yoksulluğun çeşitliliğine gelince, yoksulluğa çok boyutlu bakmamız gerekiyor. Çok boyutlu yoksulluktan kasıt şu siz bir hane içindeki yoksulluğa sadece gelir üzerinden bakamazsınız o hane içinde de her bir bireyin yoksulluğu önemli. O hanede engelli birey, bir bebek, yalnız bir annenin yoksulluğunu ayrı ayrı ayrı ölçmelisiniz.  Maalesef ülkemizde henüz bu boyuttan bakılmıyor. Yani öncelikle yoksulluğun önlenmesi, hafifletilmesi ve nihayetinde ortadan kaldırılması için yerel yönetimler, kamu kurumları, özel sektör ve sivil toplum örgütlerinin ortaklaşa sorumluluk üstlenmesi gerekiyor. Ancak bu sorumluluk paylaşıldığında yoksulluğa karşı gerçekçi ve hak temelli bir çözüm üretmek söz konusu olabilir. Çünkü̈ bir sonraki nesile yoksulluğun devredilmesi, eşitsizliğin, dışlanmanın sürmesi bir kader değil! Bütün bu politikaların doğru biçimde uygulanmasının bir sonucu olacaktır.

Çocuklar için ya da dezavantajlı bireyler açısından yoksulluk ölümcül olabiliyor mu?

TÜİK’in 2022 Türkiye Çocuk Araştırması sonuçları açıklandı. Bu verilere göre her gün et, tavuk ve/veya balık tüketen çocukların oranı yüzde 12,7, kuru baklagil tüketen çocukların oranı yüzde 10,9, peynir ve yoğurt gibi süt ürünlerini tüketen çocukların oranı yüzde 57,8 olarak belirtilirken ekmek veya makarna gibi tahıl ürünlerini tüketen çocukların oranı yüzde 62,4 oldu. Son 12 ayda sinema veya tiyatroya giden çocukların oranı yüzde 39,1 oldu. Gitmeyen çocukların yüzde 40,1’i ise bunun gerekçesi ise maddi olanaksızlık. Her gün depresyonda hissettiğini belirten çocukların oranı yüzde 4,7 olurken, kaygı hissedenlerin oranı ise yüzde 7,3 oldu. Bu verilere de baktığınız da çocuk yoksulluğu sadece rakamlarla anlatılabilecek bir olgu değil. Yoksulluk içinde yaşayanlar hayatlarını sadece en temel ihtiyaçlarını karşılayabilmek için geçiriyorlar. Gıdaya erişiyorsa faturasını ödeyemiyor, faturasını ödüyorsa kirasını ödeyemiyor, kirasını ödüyorsa çocuğunun eğitimini karşılayamıyor. Bütün bu erişememezlik halinden de en çok çocuklar etkileniyor. Yoksulluk içinde büyüyen bir çocuk okulu terk edip çalışmaya başladığında zaten ailesinden de o yoksulluğu devir alıyor ve bütün bu çabalarına rağmen bu döngünün içinden çıkamıyorlar.  Yine okulu bırakıp çalışmaya başlayan çocuk için veya evde kardeşlerine bakmaya başlayan çocuk için artık başka şans kalmıyor.  Derin yoksulluğun en kısa ve öz tanımı, aileden çocuğa yoksulluğun yani yeni kuşaklara devrediyor olması. Yani bu çocuklara ailelerinden kalan miras yoksulluk oluyor. Yoksulluğu önlemek aynı zamanda bu temel hakların her biri için mücadele etmektir. “Gelir” gibi tek bir faktöre odaklanmak, yoksulluk gerçekliğini yakalamak için yeterli değildir.  Genel Başkanımız Sayın Kemal Kılıçdaroğlu’nun sık sık vurguladığı gibi “Hiçbir çocuğun yatağa aç girmeyeceği”, ihmal ve istismara uğramayacağı bir sistemi inşa etmek, hak temelli ve insan hakları bakışıyla yoksullukla mücadele etmek. En önemli projemiz ise çocuğun ve kadının temel ihtiyaçlara yönelik kaygısını tamamen ortadan kaldıran Aile Destekleri Sigortası projesi. Bu proje ile yoksul bireylerin ve ailenin yaşamının tamamen devlet tarafından güvence altına alınması ve kadınların, çocukların her bir bireyin kapı kapı dolaşmasını değil insanca ve onurluca üretime katarak yaşamalarını sağlayacağız.

 

13 Milyon kişiyi doğrudan etkileyen depremin ardından yoksulluk arttı mı?

Deprem sonrası yoksulluk çoğaldı, derinleşti. Her şeylerini kaybettiler. Zaten yoksul olanlar iyice çok daha derin bir yoksulluğa sürüklendi. Hâlihazırda, işsiz, kiracı ve güvencesiz çalışıyorsa onlar daha derin bir yoksulluk içerisine girdi. Depremle birlikte çok fazla göç de meydana geldi. Büyük şehirlerde tutunmaya çalışıyorlar. Enflasyon yüksek, kiralar yüksek, psikolojik desteğe ihtiyaç var. İnsanlar öldü, çocuklar gitti, evlerini, anılarını kaybettiler, şehirler yok oldu. İnsanları borçlandırarak ev yapmak değil, tam tersi ücretsiz sosyal konutlar oluşturularak şehirleri de kendi tarih ve kültürlerine göre yeniden inşa etmek gerekiyor. O mahallelerdeki herhangi bir şey bile insanlar için çok önemliydi.

Bu arada siyasete girmek için adım attınız, sizce ülkemizin en büyük acil sorunları nedir, nelere öncelik tanınmalı?

En önemli sorun yoksulluk ve yoksulluğu önleyecek politikaların hayata geçirilememesi. Bu konuda ilk yapılması gereken de bu konu ilgili bakanlıkların, yerel yönetimlerin, özel sektörün ve sivil toplum örgütlerinin ortak çalışması öncelikli olmalı.

RÖPORTAJ: YEŞİM ERTAN 

 

Paylaş
ETİKETLER:
#Yeşim Ertan
YAZAR: