I
Macar şair Sandor Petöfi, (1823-1849) nehrin karşı
kıyısına geçmek zorundadır ama hiç parası yoktur.
Sandalcıya, “Arkadaş” der, “Sana verecek param
yok, ama istersen çok güzel bir öğüt verebilirim.”
Sandalcı kabul eder ve karşıya geçerler.
Petöfi kıyıya çıkar çıkmaz öğüdünü verir. “Bana
yaptığını başkalarına yapma, yoksa aç kalırsın!”
II
Cervantes artık ihtiyarlamıştır. Bir gün köyün
meyhanesinin önünde durup genç ve güzel
meyhaneci kıza aşkını ilan eder. Sonuç belli… Kız
hiç yüz vermez ve “Otuz yıl önce buradan geçmiş
olsaydınız belki aşkınıza karşılık verebilirdim…” der.
Cervantes gülümser, “Otuz yıl önce de geçtim
buradan. Ama o zaman annenize rastlamıştım ve
tıpkı sizin sözlerinizi söylemiştim ben de ona…”
III
“Kendimde değildim”
Halit Fahri Ozansoy bir yemeğe davetlidir. Ertesi gün Ercüment Ekrem Talu ile karşılaşır.
Talu arkadaşına takılır, “Dün gece neredeydin yahu?”
“Sorma kardeşim” der Halit Fahri, “Kendimde değildim.”
Talu başını sallayarak, “Kim bilir ne rahat etmişsindir!” der.
IV
Sevilmeyen Bakan…
Ülkenin birinde bir Bakan, kendisini gazetecilere hiç sevdirememişti. Basın hemen her gün kendisiyle uğraşıyormuş.
Sonunda “Öyle bir şey yapayım ki, gazeteciler hakkımda olumsuz bir şey yazamasınlar” diye düşünmüş.
Bir basın bildirisi ile Pazar günü saat 10.00’da denizin üzerinden yürüyerek geçeceğini bildirmiş.
Pazar sabahı tüm gazetecilerin önünde denizin üzerinde yürümeye başlamış ve karşıya geçmiş.
Ertesi gün gazetelerin başlıkları şöyleymiş. “Bakan yüzme bilmiyor!”
V
Değirmen taşı...
Krallığın önemli lordu ile bir şair yakın arkadaş olurlar. Lort pahalı taşlarla süslenmiş yüzükler takmayı pek sevmektedir.
Bir yemekte şairin gözü sık sık Lort’un yüzüklerine kaymaktadır.
Lort, "Yüzüğüme mi bakıyorsun, elmastır..." der.
Bunun üzerine şair,"Ne yararı var? Yani ne getirir?" diye sorar.
Lort, "Gördüğün gibi bu elmas taşlı bir yüzük, ne getirebilir ki? Hoşuma gittiği için takıyorum..." der.
Şair, lordun alındığını düşünerek şunları söyler. "Sayın lordum, Benim babamdan kalma iki taşım var. Yılda yüz altın
getiriyor."
Lort hayli şaşkın... "Ya..." der, "Ne taşı bunlar?"
Şair gülümser, "Değirmen taşı..."
VI
Ağaç sökme-dikme makinesi…
1994 yılı Mart ayında belediye seçimleri yapılmıştı. Anadolu’nun şirin illerinde birinde aday olan profesör seçimi
kazandı. Çiçeği burnunda başkan, katıldığı bir fidan dikme töreninden sonra yakınında duran bir belediye çalışanına,
“Arkadaşlara söyleyin, hemen bir ağaç sökme-dikme makinesi alalım…” der, “Bu fidanlar nasıl büyür?”
VII
Fırsatçılığın böylesi…
Sanatçıların yaşadıkları evler zaman içinde müzeye dönüştürülür, o sokaklara isimleri verilir. Gittikleri kahvehane, pastane, meyhanelerdeki masalarına isimlik çakılır. Bu durum neredeyse bir dünya geleneği hâline gelmiştir. Ancak…
Ünlü besteci Dimitri Şostakoviç (1906-1975) 1949 yılında Stalin tarafından görevli olarak ABD’ye gönderilir. Üstat New York’tayken ağrı kesici almak için bir eczaneye girer. Çıkışından hemen sonra eczanenin camına şu yazı asılır. “Dimitri Şostakoviç müşterimizdir.”