Sokağın köşesinden tiz, keskin bir ıslık sesi geldi. Mahalleli, umursamaz gözlerle baktı ıslık sesinin geldiği yere.
O ıslık sesini başka ıslıklar izledi. İşaret alınmıştı.
Birer ikişer, mahallenin çocukları sağdan soldan çıkmaya başladılar.
Islık sesi, çocukların buluşma işaretiydi. Vakit öğleyi geçip de ikindi serinliği çöktü mü duyulurdu bu ıslık sesi. Sonrasında sokağı çocuk sesleri doldurur, mahalleli de uzaktan, yan gözlerle çocuklara göz kulak olurlardı.
Çocukların buluşma yeri, sokağın ortasındaki boş arsanın kenarındaki dut ağacıydı. Islık sesini duyan koştura koştura dut ağacının altına gelirdi. Dut ağacı aynı zamanda mahalle çocuklarının zula yeriydi. Evde anne babasının kızacağını bildikleri neleri varsa, dut ağacının altındaki taşların altına zulalarlardı.
O gün de rutin bozulmadı ve ıslık sesinin ardından çocuklar, birer ikişer dut ağacının altında toplaştılar.
Sabahtan kavilleşmişlerdi. Öğleden sonra mahalle maçı yapacaklardı. Arka sokaktaki çocukların takımı çok yamandı. Ama bu kez hırslanmışlardı. Onları yenecek, dünyanın kaç bucak olduklarını göstereceklerdi.
Hepsinin para koyup da aldıkları meşin futbol topunu, zulaladıkları dut ağacının altından aldılar. Maç saatine kadar, kendi aralarında çift kale maç yapıp antreman yapacak, büyük maça hazırlanacaklardı.
Toplarını aldılar, ‘aldım – verdim’ yapıp takımlarını kurdular. Sonra da yazı tura atıp, “top mu, kal mi” dediler. Takım içerisinde en zayıf ve kilolu olanı, itirazlarına aldırmadan kaleci yaptılar ve herkes yerini aldı.
Tam o sırada beklenmedik bir şey oldu. Mahallenin sokak köpeği Tarçın, onların maçı hiç umrunda olmadan, geldi kale direği olan iki taşın arasına yatıverdi. Tarçın buraya yatmakta haklıydı. Çünkü, dut ağacının koyu gölgesi tam da Tarçın’ın yattığı yere düşüyordu.
Yanına gittiler Tarçın’ın. Başını okşayarak kaldırmaya çalıştılar. Maçın bir an önce başlaması gerekiyordu ki, antreman yapabilsinler. Ama oralı değildi Tarçın. Yerinden kımıldamıyordu. Ağırdı da. Kaldırıp kenara koyamıyorlardı. Kafasından çekmeye, iterek uzaklaştırmaya çalıştılar ama nafile…
Birden Tarçın kafasını hafiften kaldırdı. Kulakları da dikilmeye başladı. Bakışları bir noktaya odaklanmıştı. Çocuklar, yerinden kaldırma kaygısı ile olacak, Tarçın’ın bu dikkat kesilmesini fark edemediler.
Tarçın, çocukların kendisine olan müdahalesine aldırmadan iyice dikkat kesildi, kulaklarını iyiden iyiye kabarttı. Sonra da birden, ok gibi fırlayıp havlayarak koşmaya başladı.
Tarçın’ın dikkat kesildiği, çocukların devamlı, “gürültü yapıyorsunuz” diye oyunlarını bozan, toplarını bıçakla yaran, mahallenin sevilmeyen adamıydı. Tarçın onun yaklaştığını fark etmiş, izlemeye başlamıştı. Adam çocuklara doğru yaklaşmaya başlayınca da, havlayarak fırlamış, adamı kovalamıştı.
Tarçın, çocukların oyununu bozacak olan tehlikeyi savuşturduktan sonra, yine ağır adımlarla çocuklara doğru yanaştı. Hiç istifini bozmadan yürüdü ve tekrar yatmaya devam etti. Ama bu sefer kale direği olan iki taşın tam ortasına değil, biraz ilerisinde, dut ağacının gövdesine yakın bir yere.
Çocuklar, Tarçın’ın sahayı kendilerine bırakmanın verdiği mutluluk ile maçlarına başladılar.
Çocuklar ve mahalleli Tarçın’ı seviyor, Tarçın da çocuklar ve mahalleyi koruyordu.
Çünkü orası mahalleydi…