Milli kelimesi kulağa ne hoş geliyor değil mi? Milli diye işaret edilen insanı yüceltiyor, dinleyenlere güven veriyor ve çok kullanılınca da popüler hale geliyorsun. Evet belki de en büyük sınavımız. Milli kelimesini lügatımıza alıp olur olmaz şeylere çok kullanarak suistimale mahal veriyoruz. Cumhuriyetimizin banisi Aziz Atatürk’ün herkesçe bilinen fakat politikal manada tatbik edilemeyen bir sözü var; “Milli Ekonominin Temeli Tarımdır”.

Evet ne büyük bir söz! Anlamı, derinliği, sorumluluğu ve bu millete yüklediği manası. Hak ettiği yere taşımayı ve hak ettiği yerde kullanmayı beceremiyoruz. Yeri geliyor propaganda malzemesi oluyor. Yeri geliyor politikada kelime olarak satılıyor. Bu kadar çok mana yükleyen bir kelimeyi bir de tarımla ilişkilendirdiğinizde ayrı bir çerçeve çiziyorsunuz. İnsan yaşamının devamı için olmazsa olmaz diyebileceğimiz unsur tarımdır. Makro ve mikro ölçekte yüce yaradan’ ın  yeraltı ve yerüstüne güzelliklerini bahşettiği bu coğrafyada milli tarım yapamamanın izahı yoktur. 

Kendimde bir Ziraat Mühendisi olarak bugüne kadar bu sektörün nicelikleri ve niteliklerini tahlil etmişimdir. Sonuçlar bizi üzüyor, canımızı acıtıyor olabilir. Hem üreticilerimize hem de sektör temsilcilerine ve meslek mensuplarına şunu söylemişimdir. “yakınmayın yekinin”. Yani ayağa kalk, yakınma ve hareket et! 

Bugüne kadar uygulanan politikalar ile ilgili ne kadar yakınıyorsak artık çocuklarımız ve ulusumuzun devamı için yekinme vakti. Biz bir yandan siyaset ve bürokrasi mahareti ve marifetiyle şehri imar ederken, neslin ihyasını kaçırdık. Sağlıklı besleyemediğiniz, tohum, gübre, ilaç vb. üretimde girdiler açısından dışa bağımlı olmadan üretim yapamadığınız sürece neslin ihyasından bahsetmek mümkün olmayacaktır.  Milli tarım işte bu kısımda devreye girecektir. Nerede bıçak vurduğumuzda buram buram kokusu gelen eski sebze ve meyvelerimiz. Nerede çekirdeğinden üretimine devam ettiğimiz ürünlerimiz. 

Ham maddenin sizin olmadığı hiçbir ürüne ve üretim metoduna milli diyemezsiniz. Özellikle de ham maddenin kullanımını çoğaltmadığınız ve özendirmediğiniz sürece de millileşemezsiniz. Tarımda ham maddemiz Ata Tohumumuzdur. Bugüne kadar ulusal ve uluslararası antlaşmalarla ülkemizde kullanımı sınırlandırılmış ve piyasa koşullarında zayıf rekabet gücü dolayısıyla da yine kullanımı zorlaştırılmıştır. 

“Biz enflasyonla yaşarız, yeter ki büyüme olsun” merkezi hükümet yönetim anlayışının şuan hakim bir bakış açısıdır. Gayri safi milli hasıladaki tarımsal üretimin payı %4.4’tür. Ekonomik büyümeyi de bu denli düşük yüzdelik payla tarım etkilemektedir. Demem o ki bir sektöre veya mesleğe itibar kazandırmadığınız veya prestij sağlayamadığınız sürece millileşmedeki payınızı da, genel bütçe ekonomisindeki yerinizi de büyütemez ve karar verici, uygulayıcı politikacıların tarıma bakışını da değiştiremezsiniz!

O yüzden Milli Tarım istiyorsak, başta politikacılar, siyasi ve bürokratik erk sahipleri ile bu sektörden geçimini sağlayanlar, çiftçiler ve meslek mensubu mühendislere sözüm; Herşey için geç olmadan YAKINMAYIN ARTIK YEKİNİN ! . .