Demokrasilerde eşitlik her alanda bulunmaktadır. Bir de içerisine cumhuriyet ekleyince şeksiz şüphesiz, şartsız ve koşulsuz eşitlikten bahsederiz. Fırsat eşitliği, bilgiye ulaşma, erişme hakkı her Türkiye Cumhuriyeti vatandaşına eşit sunulması gerekir. Buraya kadar her şey güzel.
Karar vericiler ve uygulayıcılar kendilerini her zaman makul bir vatandaştan bir adım önde konumlandırır. Yasak koymayı, onlardan daha önce bilgi almayı, ferdi istek ve hedefleri doğrultusunda olayları manüpile etmeyi kendilerinde hak görür. Ülkemizde Her geçen günün, dünden daha kötü olduğu bir sabaha uyanıyoruz. Müşterek tutkularımızı ve arzularımızı harekete geçirecek zamanı henüz maalesef yaşayamadık. Lakin, memleketimizin geleceği, gelecek nesillere olan sorumluluğumuzun gereği olarak artık hakikati baskın söylemek gerekir. Hakikatin hayat bulduğu, hakikatin bu ülkenin mazlum insanlarına hayat sunduğu, yeni doğacak nesillere bu coğrafyanın hayat olduğu bir ülkeyi, hep birlikte yanlışlara dur, eksiklikleri tamamla, doğruları devam ettir diyerek inşa ve ibda edebiliriz.
Şuan bu coğrafyanın geleceği için kötülük, sınır izan tanımayan bir keyfilik vardır. Makamlar ve imkanlar hizmet aracıdır. Doğru kullandığında amacına da hizmet eder. Maalesef keyfi uygulamalara olanak tanıyan, denge, denetim ve fren mekanizmasının olmadığı tek bir kurum ve makam da yetkilerin toplandığı bir sisteme geçtiğimiz yıldan beri hem ekonomik, hem de sosyal manada ivme kaybettik. Geldiğimiz nokta da en kötü durumların karnından kurtuluş doğar umuduyla yıllardır, bişeyler değişir mi diye mücadele ediyoruz.
Düşünce ve ifade özgürlüğü, haber alma hakkı demokrasinin olmazsa olmazıdır. Ülkemizde 2011 yılından bu yana muhacir-ensar kardeşliği diyerek göçmen politikası uygulandı. Yetmedi, ucube sistemden kurtaralım bu ülkeyi denildi, 2018 yılında Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemine geçildi. Bürokrasi hantallığı bitecek, yatırımlar hızlanacak diye umutlar vaad edildi. Ne mi oldu?
Kasa da para kalmadı, döviz kuru fırladı, iktidara yakın olup üste çıkanlar, onların altında ezilenler oldu, Türkiye göçmen ülkesine döndü, gençler umudunu kaybetti. . .
22 yıllık süre gelen iktidarlarının gücüyle konvansiyonel medyayı da kendi lehlerine tahkim ettiler. Elimiz de ne mi kaldı? Sadece sosyal medya. . Göç hareketliliğin getirdiği dinamikleri, büyüklükleri ve ürettikleri riskleri hesap edemediler. Demografik yapı bozuldu. Beka sorunu haline geldi. İnsanlar haber kanalları yerine sosyal medya araçlarıyla ülkede ne oluyor bilgi edindi. Yine yargı organları sosyal medyaya düşen kovuşturma konusu olay faillerini kamuoyunun eğilimine göre karara bağladı. Dün ak dediklerinin bugün kara olduğu, biz hep sosyal hesaplardan öğrendik. Şimdi tam sırası diyerek, dini duygu istismarıyla bugün instagram’a getirilen kapatma uygulaması, yarın diğer uygulamalara da geleceği aşikardır. Aynı zihniyet Anayasa Mahkemesi kararına da uymadığı gibi, yeni yasama yılında yeni anayasa yapma yolunda irade ortaya koyuyor. Sormazlar mı adama; bugüne kadar mevcut anayasaya riayet ettinizde ne sizi engelledi, yeni bir anayasa yapma gereği duydunuz?
Unutmayın, baskılar baskıyı, yasaklar yasakları, tavizler tavizleri doğurur. O yüzden KAPATACAĞINIZ tek yer kadim uygarlıklara ev sahipliği yapmış, HUDUTLARIMIZDIR, İNSTAGRAM değil!