Hayat koşanları sever, çünkü koştukça açılırsın. Koştukça düşünürsün. Koştukça üretirsin. İnanma koştukça yorulursun diyenlere. Bilen bilir. Yorgunluk kahvesinin de tadı bir başkadır. Önemli olan ilk adım tabi. Heyecanı, kaygısı, korkusu ve bilinmezliği ile insanları çekimser kılan ilk adımdır. Bu koşuya hevesli, gayretli ve inançlı genç nüfusumuzun olduğunu biliyorum. Bugün genç nüfusumuzun enerjisi yüksek. Zihni üretimin merkezinde gençler vardır. Ve biz günümüz Türkiye’sinde genç nüfusun enerjisinin %42’sinden yararlanamıyoruz. Halbuki nüfusumuzun %16’sını gençlerimiz oluşturmaktadır. 

Alternatif başka bir hayatın, umudun bekçileri, taşıyıcıları ve inşa işçileri gençlerdir.  Cumhuriyetimizin banisi aziz Atatürk “Bütün Umudum Gençliktedir” diyerek, hem gençliğe hem de önderlere önemli bir misyon yüklemiştir. Gençlere önem veriyorsak onları toplum tahayyülümüzü oluşturan sahneye davet etmek ve öznesi olduklarını hissettirmek ile başlamak gerekir. Çağın gerektirdiği arzı sağlamak, teknolojiye hakim olmak gençler ile olacaktır. Ne zaman kendi kaderini ülkenin kaderinde görürse gençlik işte o zaman oku hedeflediğimiz noktaya gönderebiliriz. 

Bir yandan çağımızı tehdit eden iklim değişikliği ile mücadele ederken ve tedbirler alınırken diğer yandan da umutsuzluk iklimine sebep olduk. Önce üzerimizdeki umutsuzluk iklimini değiştirmeliyiz.  İnsan potansiyelini keşfetmesini bilerek hayatı yaşamaya başlarsa, daha iyiye, daha güzele ve daha doğruya gidebilmenin rotasını da kendisi oluşturur. Bugünlerde rota önemli biliyorsunuz. Birilerinin oluşturduğu rotalar daha önce yaşanmış, denenmiş, bilinmiş durumdalar. İnsan ruhu bilinmeyeni bilmek, görülmemişi görmek, gidilmeyene gitmek ister. Ya siz istemez misiniz?

    İsterim dediğinizi duyar gibiyim. O zaman dert insanı mert yapar bunu da unutmayın. Güncelin derdi ağır, bugünün yangını hararetli. Kişisel irademizin dışında gelişen çatışmalar, gerilimler, anlaşmazlıklar eninde sonunda bizim iç dünyamızı da etkiliyor. Problemlerin varlığını kabul ederek başlamak gerekir işe. O zaman durumun idraki bize çözüm yollarını çizdirecektir.  Filmlerde sıklıkla rastladığımız bir sahne vardır. Filmin başkarakteri hareket etmek üzere olan bir trene yetişmek için hızla koşar. Belki sevdiği vardır o trende, belki gelecek güzel düşleri.. Belki de bir hayali gerçeğe dönüştürecek fırsatlara doğru yol alıyordur. Başkarakterimizle birlikte bizim de yetişmeye çalıştığımız bu treni yakalamak için koşmamız daha hızlı koşmamız gerekir. Tam yakaladık derken; trenimiz istasyondan uzaklaşmaya başlar. Bugünde güncel dünyamızda filmleri aratmayan benzer sahneleri yaşıyoruz. Bu trenin adı umut. Umutsuzluk bu coğrafyanın gençlerine yakışmıyor. Ve bu coğrafyada yaşamak önemli bir misyon yüklüyor omuzlarımıza. O yüzden omuzları düşürmeyin. Kendinin, ailenin, çevrenin ve memleketinin adına çıkılan yol uzun, yolculukta epey zor ve meşakkatlidir