Dünkü yazıda sokak hayvanları ile insanlar arasındaki ilişkiyi, kurgusal bir öykü ile anlatmış, 'mahalle' kavramına dikkat çekmiştim.
Bugün de gelin mahalle kavramı üzerinden olayın sosyolojik boyutuna bakalım.
Eğer sokak hayvanları bir sorun ise bu sorunun kaynağında da yine insan var.
Çok değil, bundan 20-30 yıl öncesinde sokak hayvanı diye bir sorun yoktu. Çünkü mahalle kültürü vardı. 
Neydi o kültür?
Kente entegre edilmiş ataerkil yapıydı. Bu yapı sayesinde bir mahallede yaşayan herşey, o mahallenin bir parçasıydı. Çocuklar, bütün mahallenin çocuğu, yaşlılar bütün mahallenin yaşlısıydı. Böylelikle, güvenlik kavramı da tekil bireyin değil, mahallenin güvenliği anlamına geliyordu. Sokak hayvanları da bu güvenliğin içinde yer alıyordu. Hepimizin  hafızasında yer eden, Münir Özkul'un canlandırdığı Yaşar Usta karakteri, işte bu mahalle kültürünün yansımasıydı.
Sonrasında kente entegre edilen ataerkil yapı çözülmeye başlandı. Çoklu aile anlamına gelen mahalle, yüksek güvenlikli binalara, çelik kapılara evrildi. İnsanlar yüksek güvenlikli, çelik kapılı evlere kapandıkça mahalle güvenliği kavramı da tekil birey güvenliğine indirgendi ve böylece, insanın sokak hayvanları ile mücadelesi başladı. Artık sokaklar, sokak hayvanları için de güvensiz yerdi.
Mahalle güvenliğini kaybeden sokak hayvanları, aynı insanlar gibi kendi güven alanlarını yaratmaya başladılar.
Aslında sokak hayvanları tartışması, en üst düzey güvenlik(!) içerisinde yaşayan insanın güvensizlik sorunudur. 
Sonuç olarak insan bireysel güvenlikten, toplumsal güvenliğe dönmediği sürece, kendisini sürekli tehdit altında hissedecektir.