“Yaşanabilir bir dünya olmadıktan sonra, güzel bir eve sahip olmak neye yarar.” Henrt David Thoreau

01.09.2024 bu yılın barış günü tarihi. Birleşmiş Milletler, 1982’de 21 Eylül gününü Dünya Barış Günü ilan etti. Afrika hariç, tüm dünya çocuklarının armağan ettiği madeni paraların dökümü ile “Barış Çanı” yapıldı. Her yıl Dünya Barış Günü’nde bu çan çalınıyor. Umarım bir gün çan sesini duyan barış güvercinleri, özgürce dünya üstünde uçabilir. 

Biz bir Eylül’de barış gününü kutluyoruz. Olsun barışı hatırlayalım da günü tarihi çok önemli değil. Dünyanın ve yakın komşularımızın kanı akarken “Barış” diyebilmek çok ama çok önemli. Komşularımızın çığlığını duyarken, nasıl susabilir, nasıl huzur bulabiliriz? “Ben kiminle barışacağım?” diye sitem eden Kürt çocuğunu, “Kürt anasını görmesin” diyen mahkumu, kardeş savaşında ölen babasını her gün gelecek diye bekleyen egeli çocuğu, öldürülen oğlunun neden öldüğünü anlayamayan ananın sesini duyalım artık. 

Şükrü Erbaş, bir konuşmasında “İnsan, Tanrı, devlet, baba şiddeti ile yaşıyor. Barışık yaşamak için bu tür baskıların kalkması gerekir. Bize eşitlik diye sunulan; değersizleştirilmiş eşitliktir.” demişti. Yerden göğe haklı ama buna eklenecek çok söz var elbette. Kadınların insan haklarının her gün azaltılması, çocuklara her an kıyılması. Yani barış ve eşitlik anlamında daha çok gidilecek yolumuz var ama biz henüz yola bile çıkamadık.

Kirpi öyküsünü bilirsiniz. Kirpiler, kışın üşümemek için birbirlerine sokularak uyurlar. Ancak fazla sokulunca, dikenleri birbirine batar, az sokulunca ısınamazlar. Öyle bir ayarlarlar ki ne dikenleri batar, ne de üşürler. İnsanlar da bunu başarmak zorunda. Yüzlerce yıl birbirine kıyarak, sömürerek, acı çektirerek yaşadılar da ne kazandılar? Artık uyanma zamanı olsun. Sevginin, gülümsemenin, paylaşımın, empatinin zamanı gelsin. Birbirimizin acısını duyalım. Sevincini paylaşalım. Karadeniz’de horonu, doğuda halayı, Ege’de zeybeği, Akdeniz’de cemileyi birlikte oynayalım. Sıra Geceleri’ni, Kına Geceleri’ni birlikte yaşayalım. Sokaklarda korkmadan yürüyelim. Aşkımızı korkak, ürkek değil, göğsümüzü gere gere söyleyelim. Barış isteyeni değil, savaş isteyeni kovalayalım.

Barış; elbette savaşın karşıtı değil. Toplumsal barışı sağlayamazsak, savaş her an pusuda bekler. Toplumsal barış derken de etnik kökeni sorgulamayı bırakmak zorundayız. Önyargılarımızdan arınmak, kadın – erkek eşitliğini sağlamak, cinsiyetçi kafaları değiştirmek zorundayız . Kadın – erkek çekinmeden selamlaşabilmeli. Barış güvercinlerinin uçması bütün bunlara bağlı. Hem çok kolay, hem de çok zor. Ne kadar zor olursa olsun, insana yakışan barış içinde yaşamaktır. Unutmayalım ki Erich Fried’in dediği gibi, “Birçok küçük insan, birçok küçük yerde, birçok küçük şeyi hallederse, dünyanın çehresi değişir.”