“Hindistan’da kelebek uçar, Amerika’da fırtına çıkar.” Dünya bu kadar küçük aslında. Bütün insanlara yetecek kadar büyük, dünyada yaşanan olayların hızlıca bulaşması için de küçük.  25 Kasım günü ülkemizde de hafta boyunca etkinlikler olur. Amaç; farkındalık yaratmak, kadına karşı şiddeti azaltmak, hatta mümkünse durdurmak. Hani bir yazar diyor ya; “Kadın tanrıdır,” diye. Kadın dünyanın yarısı, diğer yarısını da doğuran değil midir? Buna karşı çıkan var mıdır? Öyleyse nedir bu çelişki? Toplumda her gün artan bu saldırganlık ve bedensel gücü yetmeyene karşı şiddetin artması nedendir? Nedendir köle sahipliğine soyunmak? Bir evin içinde yaşayanların biri mutsuzsa diğerleri mutlu olabilir mi? Şiddet uygulamak insanı mutlu eder mi? Yoksa yavaş yavaş insanlıktan çıkarır mı?
Ülkemizde her gün en az bir ya da üç kadın öldürülüyor. Katil, genelde en yakını, kocası ya da sevdiği. Her gün onlarca çocuk kayboluyor. Balık baştan mı koktu, yoksa artık tuz da mı koktu? Kokuşma, çürüme gün geçtikçe artıyor. İnsanın insana şiddet uygulaması ne kadar da insanlık dışıdır. Ne kadar da çağ dışıdır. Toplumda öyle bir yönsüz öfke var ki nereye saldıracağını bilemeyen insanlar çoğalıyor. Elbette buna karşı karınca incitmez olanlar da az değil, iyi ki az değil. Konu dağılmadan, 25 Kasımın tarihine bakalım.

Rafael Trujillo adlı diktatör, 1930’da askeri darbe yaparak, Dominik Cumhuriyeti iktidarını ele geçirdi. Bu diktatör, ülkeyi tam 31 yıl boyunca baskı ve zulümle yönetti. Ülkede ona karşı muhalifler de vardı. Zaman zaman hak talep eden eylemler yapılıyordu. Bu hareketlerden biri de Clandestina adlı hareketti. Bunun öncüleri; Patria, Minerva ve Maria adlı üç kız kardeşti. Kocaları da onlara destek veriyordu. Rejime ve Turijillo’ya karşı direniyorlardı. Bu nedenden dolay birçok kez hapse atıldılar. Tüm mal varlıklarına el kondu. Diktatör, bir konuşmasında; “Ülkenin en büyük iki sorunu var. Biri, kilise, diğeri, Mirabel kardeşler,” dedi. Bu konuşmasından 23 gün sonra, 25 Kasım 1960’ta kocalarını hapishanede ziyaretten dönen Mirabel kardeşlerin, arabası durduruldu. Önce tecavüz edildi, sopalarla dövülerek öldürülüp uçurumdan atıldı. Ertesi gün devlet ve medya “Kaza” dedi. 

Bu olayla zafer kazanacağını sanan diktatörün başı daha çok derde girdi. Ülkede ayaklanmalar arttı. ABD desteğini çekti. Uçurum da direndi bu cinayeti saklamadı, haykırdı. Mirabel kardeşlerin ölümünden sadece 6 ay sonra 30 Mayıs 1961’de Trujillo öldürüldü. Şubat 1963’te Dominik Cumhuriyeti demokratik bir seçimle hükümeti seçti.  

1981’de Dominik’te toplanan, “Latin Amerika Kadın Kurultayı”nda 25 Kasım, “Kadına Karşı Şiddetle Mücadele ve Uluslararası Dayanışma Günü” ilan edildi. O günden beri her 25 Kasım günü ve haftası birçok etkinlik yapılarak, kadına karşı şiddetin farkındalığı sağlanmaya çalışılıyor. Kadınlar, sokaklara dökülüyor, kadının insan haklarını haykırıyor. 

Dünya devletleri, şiddeti azaltmak, hatta ortadan kaldırmak için çareler arıyor. Örneğin; İtalya, şiddet gören, ekonomik bağımsızlığı olmayan kadınlara ayda 400 Eruro destek verme kararı aldı. Bu yıl İtalya’da 109 kadın cinayeti işlendi. BM Genel Sekreteri Antonio Guterres; “Değişim mümkün, 2030 yılına kadar kadına karşı şiddeti birlikte sonlandırabilmek için çabalarımızı iki kat arttırma zamanı.” dedi. 

Türkiye’de neler oluyor? 2023’te 438, 2024 ocak ayında 31, eylülde 34, ekimde 48 kadın cinayete kurban gitti. 15 yılda 4179 kadın erkek eliyle öldürüldü. Sanki savaştayız. Bu cinayetlerin yüzde 65’i en güvenli olması gereken evinde gerçekleşti. Bunun için ne yapılıyor? Aile içi şiddeti önlemek için imzalanan, İstanbul Sözleşmesi kaldırılıyor. O günden sonra şiddet daha çok tırmanıyor. Her gün kadın kıyımı, kırımı var. Kadınların ve çocukların ölüm haberini dinlemekten toplumun ruh sağlığı bozuluyor. Bu bir insanlık suçu ve utancıdır.