CHP yine toz duman.

Üye listelerinin açığa çıkması ile resmen başlayan kongre süreci, Temmuz ayı başında mahalle delegelik seçimleri ile fiili olarak yaşama geçmeye başlayacak.

Durum böyle olunca, ilçe başkan adaylarının da adları ortalıkta dolaşmaya başladı. Bazı adaylar da ilçelerinde mahalle delegelikleri için çalışmaya başladılar.

Durum bu olunca da Antalya basınına gün doğdu ve hepimiz bu tartışmalar üzerinden kalem oynatmaya başladık. Kim kiminle beraber, hangi belediye başkanı hangi adayı destekliyor, ittifak yapan aday ya da çevreler olur mu minvalinde, aslında siyaset magazini diyebileceğimiz bolca yazı ve haber okuyorsunuz.

Dikkatinizi çekmiştir. Bütün haberlerin merkezinde belediye başkanları ve onlarla birlikte hareket eden gruplar bulunuyor. Bir yandan bu olgu varken, diğer yandan da ‘belediye başkanlarının tahakkümüne’ karşı çıkmak gibi bir söylem ortaya atılıyor, belediye başkanları şeytanlaştırılarak, sorunların kaynağı onlarmış gibi bir hava yaratılıyor.

Aslına bakarsanız, geçmişi incelediğinizde bu düşüncenin haklılık payının olduğunu görürsünüz. En yakın örneği olan, Nusret Bayar’ın Ahmet Kumbul’a karşı kazandığı kongredeki Ümit Uysal etkisi bu durumu örnekliyor. Belediye başkanlarının kendi içlerindeki güç savaşları bugünkü noktayı yarattı. Yine son örnekten hareketle, Muhittin Böcek – Ümit Uysal rekabetinde önce Nusret Bayar’ın kongreyi kazanması ile Ümit Uysal ön aldı; ardından da Muhittin Böcek Nusret Bayar’ı görevden aldırarak Ümit Uysal’a cevap verdi. Bu sürecin geri planında da, her iki başkanın da Büyükşehir Başkanlığı rekabeti vardı.

Tamam, başkanlar bunu yaptı da örgüt çok mu masumdu. Elbette değildi. Dönemin gücü elinde tutan muktedirleri, yani delege ağaları, başkanlar arası bu rekabeti kullanarak gerek parti içindeki konumları gerek belediye ile ilişkileri nedeni ile örgütü bu kavgada taraf haline getirdiler.

Şimdi yine bir kongre süreci ve yine başkanlar ekseninde bir süreç işliyor. Sürecin bir tarafında Semih Esen kimi istiyor, Ümit Uysal kimi destekleyecek, Muhittin Böcek niye bu kadar sessiz, vb. cümleler bugünlerde kulislerde sıklıkla dillendiriliyor; diğer tarafında ise belediyeler ve başkanlarına öfke seli yürüyor.

Oysa kimsenin aklına, örgüt ile belediyelerin bir denge içerisinde ilerlemesi gerektiği; belediyelerin örgüte kayıtsız kalamayacağı fakat kayıtsız kalamamanın bir tahakküm anlamına gelmeyeceği, örgütün de belediyeler için çalışmaların halka aktarılması, bu yapılırken de gizil anlamda bir denetleme yeterliliğinin oluşacağı düşüncesi; dolayısı ile de belediyeler ile örgüt arasındaki ilişkinin bir denge denetleme ilişkisi olması gerektiği gelmiyor.

Bu yönü ile CHP, rakibi AKP’ye benzemeye başlayarak bir düşmanlaştırma hatta şeytanlaştırma sürecini işletiyor.

Peki, bu sorun nasıl çözülebilir.

Artık bu noktada bir ‘akl-ı selim’e ya da bir ‘abi’ye ihtiyaç var. Aslın Antalya CHP’de ‘abi’ ihtiyacı uzun yıllardır devam ediyor. Bu abilik süreci için en uygun isim de Çetin Osman Budak’tı. Budak, abilik yapmak yerine, taraf olarak Antalya siyasetinin toksik ortamından etkilenince bu imkan ortadan kalktı.

Şimdi yine herkesin saygı duyduğu, örgüt deneyimi, parti bilinci konusunda tartışma yapılmayan bir adın çıkıp, başta belediyeler – örgüt ilişkisini bir rotaya oturtması ve karşılıklı devam eden düşmanlaştırma – şeytanlaştırma çizgisinden CHP’yi uzaklaştırması gerekiyor. Bu hamleye de en çok dokuz ay sonra gerçekleştirilecek yerel seçimler için ihtiyaç var. Böyle bir denge kurulmaz ve başta belediye başkanları ve bunun uzantısındaki örgüt çatışmaları devam ederse, yerel seçimlerde sahada çalışacak örgüt kalmayacak.