Ermeni asıllı Rus ressamdır İvan Ayvazovski. Genellikle deniz resimleri yapmıştır ve akım olarak romantiklerden kabul edilir. 1817 doğumludur, 1900 yılında, doğduğu yer olan Kırım kıyısındaki Feodosya’da yaşama veda etmiştir.

Neden Ayvasovski ile yazıya giriş yaptım?

Biliyorsunuz, seçim nedeni ile dere tepe demeden dolaşıyoruz ve Antalya’nın nabzını tutmaya çalışıyoruz. Önümüzdeki günlerde bu gezileri ‘Seçim Günlükleri’ başlığı ile Körfez Gazetesinde okumaya başlayacaksınız.

Ancak, bazı durumlar vardır, “Yazmasam olmazdı” dersiniz. İşte bu da o durumlardan birisi.

Antalya dışındaki dostlar için önce kısa bir bilgilendirme yapayım. Antalya’nın batısında, Finike’ye bağlı Gökbük köyü vardır. Gökbük, sırtını Toroslara vermiş, ormanın gölgesine yaslanmış, içinden akan ırmak ile serinleyen, dünya güzeli bir köydür.

Gökbük, aynı zamanda ‘Tahtacı’ köyüdür. Tahtacılar, bildiğiniz gibi Alevi-Türkmendir.

Gerek coğrafyası, gerek üretim ilişkisi ve buna bağlı yaşam tarzı olarak, Anadolu’daki en özgün yerlerden birisidir.

İşte bu Gökbük Köyündeydim geçtiğimiz günlerde. Daha köye girmeden sizi saran ve bir daha bırakmayan doğası, köylülerin cana yakınlığı ve sıcaklığı tam bir arınma merkezine dönüştürüyor köyü.

Bütün bu sıcaklık, doğallık içerisindeyken bir duvar resmi dikkatimi çekti.

Önemli olan, bu resim de değildi.

Resmin yanına, ressam, “Ayvazovski’ye saygı ile” yazmıştı.

İnsana “Nereden çıktı budedirten bir durum vardı.

Ama daha önemlisi, Torosların zirvesinde, güzel bir dağ köyünde bu durumla karşılaşmaktır. Bu dağ köyünde Ayvazovski’yi bilen bir köy var.

Torosların zirvesinde, Ayvazovski’yi bilen birisini yetiştiren köy ve bu köyün toplumsal dokusu var.

Torosların tepesinde, evinin duvarında, Ayvazovski’ye saygı duyan birisi, bu duvarın öte yüzünde yaşıyor.

İnsanlar, her gün bu tablonun önünden geçiyorlar mutlulukla.

Bütün bunlardan sonra, hala bu ülkeden umut kesmek olur mu?

Hala bunlardan sonra, baharın yakın olduğuna inanmamak mümkün mü?

Hala bunlardan sonra, bu coğrafyanın, bu kültürün, bu toprakların insanı olmakla gururlanmamak mümkün mü?

Ve son olarak, hala bunlardan sonra, bu ülkeye baharın bir an önce gelmesi ve tan yerinin bir an önce ağarması için elimizden geleni yapmamak mümkün mü?