Mesleğe başladığım günden itibaren, kadın cinayetleri, çocuk istismarı, taciz, tecavüz, gasp gibi haberlere daha çok tanık oluyorum.

Mesleğe başladığım 1995 yılından bu yana o kadar çok habere tanıklık ettim ki; yaşananlar bazen sıradan bir olay gibi geliyor insana.

Her tecavüz, cinayet ve taciz haberinden sonra oluşan tepki, sabun köpüğü gibi birkaç gün sonra kayboluyor.

Yetkililerin her olaydan sonra açıkladıkları, “Gereğini yapacağız” cümlesi, sapıkları adeta cesaretlendiriyor, teşvik ediyor. Olaylarda azalma olmadığı gibi yeni yöntemler ve akılalmaz olaylara tanıklık ediyoruz.

Savunmasız kadınlara ve çocuklara karşı her türlü insanlık dışı saldırının yapılmasına alıştık.

Neredeyse her hafta bir çocuk istismarı haberini okumak gelenek halini aldı.

Savunmasız kadınlara yapılan saldırıları okumak ve dinlemek ise sanki hayatın bir gerçeğiymiş gibi kabul güroyar toplumda.

Kadınlara yönelik saldırıların çoğunun, ‘evden uzaklaştırma’ verilen eşler tarafından uzaklaşması gereken evde yapılmasını ise fazla irdelemiyoruz.

Geçtiğimiz yılın Ağustos ayında benzer yazı yazmışım. İşte o yazıdan kısa bir pragraf:

“Türkiye’de, resmi kayıtlara göre Ağustos ayında 27 kadın öldürülmüş. Yine kayıtlara göre aynı ay içinde 26 çocuk istismara uğramış, 35 kadın cinsel şiddete uğramış.

Kaba bir matematik hesabı yaparsak; her gün ortalama birer kadın öldürülüyor, cinsel saldırıya uğruyor ve bir çocuk cinsel istismara uğruyor”.

Yine bir Ağustos ayına geliyoruz ve yaşanan cinnet halinde azalma olmadığı gibi yeni boyutlar kazandı; Artık kaybolan çocuklar, istismara ve cinayete kurban gidiyor. Hem de istikrarlı bir şekilde, belirli periyotlar halinde.

Yaşanan olayları sağlıklı bir kafa ile yorumlayıp çözüm yolu üretmek ise şu an için imkansız gibi görünüyor.

Ğitim kalitesi düşük, Allah korkusu olmayan ve aile kavramını bilmeyen insanları kısa sürede değiştiremezsiniz.

Her ilde birden fazla üniversite var. Bazı illerde 5-6 üniversite mevcut. Artık ilçelerde bile üniversitelerimiz açılıyor. Ancak piyasada kalifiye eleman bulunamıyorsa, okul binası yaparak insanlara bilimi aşılayamıyorsunuz demektir.

Eğitim aileden başlar, okulda devam eder, iş hayatında olgunlaşır.

Günümüzde aileler televizyon ve telefonun esiri olmuşsa, temel eğitim ölü doğmuş demektir.

Okullarda yeterli bilgi verilemiyorsa, diploması vasıfsız insan yetiştiriyoruz demektir.

İŞ hayatında da liyakata değil toprile bakıyorsak, bu toplumun bu noktaya gelmesine çok şaşırmamamız gerekiyor.

Herşeyi kabul edebiliyor insan, ancak toplumsal çöküntünün bedelini çocukların ödemesini kabul edemiyor.

Son haftalarda insanı yaşamaktan soğutan, lanet okutan çocuk cinayeti haberleri psikolojimizi bozdu adeta.

Kanunlar önünde cezai ehliyeti olması için belirli yaşa gelmesi gereken çocukların, bedel ödemesi için de yaş sınırı koyabilsek keşke.

Çünkü toplumda zavallı, biçare, insanlıktan nasibini almamış. gücü sadece çocuklara ve savunmasız insanlara yeten bu kadar sapık varken, başka temennide bulunamıyor insan.