Antalya’nın iki temel geçim kaynaklarından turizmi; gelen turist sayısı ile tarımı da sorunları ile hatırlıyoruz.
Hitap ettiği nüfus baz alındığında, tarım daha geniş bir kitleye hitap ediyor.
Üstelik tarım sektörü, turizmden besleniyor.
Hal böyle olunca, tarımın sorunlarının çözülmesi halinde Antalya’nın refah düzeyinin önemli oranda artacağını düşünebiliyoruz.
Bu kadar önemli bir sektörün sorunları hep tartışıldığı halde neden çözüme kavuşmadığını da anlayamayız.
Ya sorunları tespit edemiyoruz, veya sorunları çözme konusunda istekli değiliz.
Antalya Valiliği geçtiğimiz yıllarda bir “Tarım konseyi” kurdu. Bu konseyin hazırladığı raporda, sektörün sorunları genel anlamda tespit edildi. Aradan birkaç yıl geçmesine rağmen aynı sorunlarla boğuşmaya devam ediyoruz.
O zaman sorunların tespiti konusunda sorun yok. Çözüm yolları konusunda ise tıkanıklık yaşanıyor.
Antalya Tarım Konseyi’nin örtü altı üretimi ile ilgili hazırladığı raporda yer verilen, “Planlama eksikliği - Üretici birliklerinin bulunmaması- Seraların modernizasyonu- Girdi maliyetlerinin yüksekliği- Kalifiye eleman temininde güçlük- TARSİM yetersizliği ve Kalıntı sorunları” bugün de geçerliliğini sürdürüyor.
Tarla bitkileri üretimi konusunda belirlenen, “Sertifikalı tohumluk fiyatlarının yüksek, desteklerin yetersiz olması - Girdi maliyetlerinin yüksekliği- Üründe kalite- Ürün desteklerinin yetersizliği- Toprak analizlerinin yapılamaması- Taban arazilerinde istilacı bitki - Pazarlama- Arazilerin miras yoluyla bölünmesi- Havza planlamalarındaki ürün deseni uyumsuzluğu- Üretici birliklerinin olmaması” sorunlarından henüz çözülen olmamış.
Tarımsal ticaret ile ilgili bölümde ise “Sektördeki küçük ölçekli işletmelerin maliyet hesabı ve kurumsallaşma konusundaki eksiklikler- Üretici birlikleri Kanunu'nun yetersizliği-Hayvancılığa verilen desteklerde yanlış politika izlenmesi-Gıda güvenliğinin sağlanamaması-Aylık tüketici enflasyonu ilanından sonra tarımsal ürünlerin enflasyon sebebi olarak gösterilmesi- Sınır komşularımızla olumsuz ilişkiler ve buna bağlı pazarlama sorunu- Sözleşmeli ve kontrollü üretim yapılamaması-Tahsilât riski ve vadelerin uzunluğu- Sezon dışı ürünler hakkında halkın yanlış bilgilendirilmesi-Lojistlikte soğuk zincirin sağlanamaması-Hal yasasındaki tutarsızlık sorunu” maddelerinin çözümü dahi gündeme gelmemiş.
Konsey, meyvecilik ve işlenmiş gıdalar ile ilgili olarak “Üretimin küçük ölçekte kalmasından dolayı bilinçsiz üretim- Biyolojik mücadelenin yetersiz olması- Sertifikalı fidan kullanımının azlığı- Destek ve teşviklerin müstahsil makbuzu üzerinden verilmiyor oluşu- İhracatta uygulanan kalıntı analizlerinin,iç piyasaya uygulamasının yetersiz olması- Meyve suyuna gönderilecek ürünlerin desteklenmemesi-Meyve suyu üretiminde meyve oranının düşük olması sorunu” tespiti yapmış. Aynı raporu bugün tekrar hazırlasa, aynı maddeleri tekrar sıralar.
Konseyin rapor hazırlamasında sorun yok. Belirlediği sorunlara katılmamak da imkansız.
O zaman Türkiye olarak sorun tespit etme noktasından çıkıp, çözüm noktasında harekete geçmeliyiz.
Yoksa bu kadar verimli bir coğrafyada, mükemmel iklimde, zenginliklerimizin içinde yokluk yaşamaya devam ederiz.
Allah bu coğrafyaya verebileceği her türlü imkanı vermiş. Biz insanlara da akıl vermiş.
İkisini birleştirmek ise bize kalıyor.