Değerli Okurlar, Sevgili Aileler köşe yazılarımıza bugünden itibaren ‘Serebral Palsi’ ve ‘Serebral Palsiden Etkilenmiş Çocuklarımız’ ile ilgili yazılarımızla devam edeceğiz. Yazılarımızda kısaltma olarak ‘SP’ kullanılacaktır.
Değerli okurlar Serebral palsi, çocukluk döneminde meydana gelen yetersizliklerden en sık rastlananlarından birini oluşturmaktadır. Serebral palsi duruş ve motor hareketlerdeki bozukluğu ifade eden bir terimdir. Serebral palsinin nedeni; doğum öncesinde, doğum sırasında veya doğum sonrası erken bebeklik döneminde gelişmesi devam eden merkezi sinir sisteminin çeşitli (beyin, beyincik veya beyin sapı) bölgelerinde meydana gelen hasardır. Bu hasarın en önemli özelliği kalıcı olması fakat ilerleyici olmamasıdır.
Merkezi sinir sisteminde meydana gelen hasar sinir-kas, kas-iskelet ve duyu sistemlerinde yetersizlik oluşturur. Bu yetersizlikler çocuğun duruş ve hareketlerinde bozukluklara neden olur. Zamanla, mevcut yetersizlik ve/veya bozukluklardan daha çok göze çarpan ileri derecede yetersizlik ve/veya bozukluklar gelişir. Başlangıçta varolan hasar ilerlememesine rağmen, hasarın neden olduğu başlangıç bozukluklarının ikincil yetersizliklere yol açması çocuğun duruş ve motor hareketlerindeki problemlerinin ilerlemesine yol açar. Serebral palsi rehabilitasyonunda ilk hedef mevcut bozuklukların daha ileri bozukluklara yol açmasını önlemek olmalıdır. Ayrıca aile ve eğitimciler de serebral palsili çocuğun günlük yaşamında ve eğitimi sırasında ikincil bozuklukların oluşmasını engellemek için gerekli önlemleri almalıdırlar. Serebral palsili çocuklarda kalıcı hasarlar meydana gelmiş ve çocuğun yaşı ilerlemişse, tedavi ve rehabilitasyon programında bu hasarları veya etkilerini gidermeye yönelik yaklaşımlar kullanılırken; ev, okul ve sosyal yaşam çevrelerinde de gerekli düzenlemelerin yapılması gerekir.
Tarihçe
Serebral palsi ilk defa 1861 yılında Ingiliz ortopedist Dr. William Little tarafında tanımlanmış ve Little hastalığı olarak isimlendirilmiştir. Little serebral palsinin zor doğum sırasında meydana geldiğini bildirmiştir. Sigmund Freud 1890 lı yıllarda serebral palsi üzerinde çalışmalar yapmış ve serebral palsinin doğum anında olduğu gibi, gebelik sırasında da oluşabileceğini bildirmiştir. Yirminci yüzyılın başlangıcında serebral palsi öncelikle ortopedik cerrahi yaklaşımları ile tedavi edilmeye başlanmıştır. 1947 yılında Dr. Winthrop Phelps ilk defa serebral palsi terimini kullanmıştır. Dr. Winthrop Phelps serebral palsinin tedavisinde takım çalışmasına yer verilmesi gerektiğini ve uygun durumlarda cihaz uygulamalarının yapılmasını önermiştir. Dr. Phelps serebral palsi tedavisinde öncelikle ortopedik cerrahinin düşünülmemesi gerektiğini belirtmiştir. Fizyoterapist ve nörolog olan Berta ve Karel Bobath çifti 1940 yılında merkezi sinir sistemindeki hasarın neden olduğu yetersizliklere yönelik yeni bir tedavi metodunu tanımlamışlardır. Bu metod zamanla geliştirilmiş ve “nörogelişimsel tedavi metodu” adını almıştır. Nörogelişimsel tedavi metodu günümüzde de yaygın olarak kullanılmaktadır. Bunun yanısıra serebral palsi rehabilitasyonunda tek bir yaklaşımın geçerli olduğunu söylemek mümkün değildir. Çocuğun meydana gelen hasardan etkilenim derecesi, mevcut bozuklukları, yaşı, istekleri ve ailenin yapısı gibi bir çok etken farklı tedavi yaklaşımlarının bir arada uygulanmasını gerektirebilir. Bugün serebral palsili çocuğun yaşamı boyunca geçirdiği değişimler dikkate alınarak farklı fizyoterapi-rehabilitasyon yaklaşımları, medikal veya cerrahi tedaviler, akademik eğitim ve meslek edindirme programları ihtiyaca göre birlikte veya ayrı ayrı düzenlenmektedir. Bu düzenlemeye “yaşamsal gelişim devresi yaklaşımı” denilmektedir. Yaşamsal gelişim devresi yaklaşımında çocuğun yaşı, yetenekleri, ihtiyaçları, değerleri ve aile yapısı dikkate alınmaktadır.
(Devam Edecek)
Esenlikler Dilerim.