Herkesin bir resmi doğum günü vardır. Doğum günü dediğimizde aklımıza ana rahminden çıkışımız gelir. Oysa eksik bir yaklaşımdır bu. Zira, doğumun bir çok anlamı vardır, gözden kaçırdığımız. 
Bu yazı, ana rahmi dışında doğumlara ithaf edilmiştir.
***
Çiçeklerin çimen üstü düğün kurduğu zamanlarda doğmuşsun sen Fatma Dayı. Doğru mudur, değil midir bilmem ama deftere bu zamanda yazılmışsın. Yıllardan da 1948’miş. Şöyle bir düşündüm, senin ana rahmini terkedip de bu topraklarla tanıştığın tarih ve sonrasını. 
Fark ettim de, senin tek bir doğumgünün yoktu. 
Örneğin, körler okuluna başlaman. Doğan (Çağlar) Hoca’nın anlatısı geldi aklıma. Senden Doğan Hoca’yı çok dinlemiştim. 

Sonra zaman, bana Doğan Hoca ile ‘eğitimci’ kimliğinden dolayı meslektaş olma onurunu yaşattı. Onunla ilk karşılaşmamızda kendimi tanıttığım zaman, kalın çerçeveli gözlüklerinin arkasından bakıp da “sen Fattum’un oğlu musun?” diye sorduğundaki gönencimi anlatamam. Ardında seni ve Cafer (Barkuş) Abi’yi köyde zibillikte oynarken bulduğunu, ikinizi körler okuluna almak için köylüleri nasıl (biraz da jandarma yardımı ile) ikna ettiğini, Mustafa Kemal (Dok) Abi’nin de körler okuluna nasıl geldiğini anlattı uzun uzun. Aslında anlattığı, kör deposu Güneydoğu Anadolu’da yeşertmeye çalıştığı ağacıydı, sizin öykülerinizden. Sen ve Cafer Abi, o zibilliğin üzerinde bir daha doğmuştunuz.
Sonra, lise bitip de, elin ekmek tutması gerektiğinde EGO’ya (Elektrik-Gaz-Otobüs, Ankara Belediyesi de diyebiliriz) başlaman geldi aklıma. Hani, elin ekmek tutmak zorunda da değildi. Gaziantep, İslahiye, Hisar Köyüne dönüp, iyi kötü bir evlilik yapıp, yaşayıp gidebilirdin. Sen istememiştin ama. Ankara’da kalacaktın, elin ekmek tutacaktı. Baban, kardeşlerin de dahil, kimseye muhtaç olmayacaktın. Anlattığın biliyorum ama aracı olan ismi anımsayamıyorum. EGO’ya başlayıp da topluma tam ve eksiksiz katılımındı bir diğer doğumun. 1960’lı yılların sonunda kör erkeklerin bile topluma katılımının önünde büyük sorunlar varken, sen ‘kadın başına’ üstesinden gelmiştin işte.
1980’li yıllar. 1970’lerde verdiğin devrimci mücadele, sana örgütlü olmayı öğretmişti. Ama ortada siyasal bir örgüt yoktu. Sen de pekçok kör gibi Altınokta Körler Eğitim ve Kalkındırma Derneği’nin yolunu tutmuştun. Senin siyasi mücadele zamanlarında Necatibey Caddesi’nde TİKP Genel Merkezi’nde başlayan seni bekleme nöbetlerim, şimdi de Bahçelievler’de 

bodrum katındaki Altınokta'ya geçmişti. Orada bekler olmuştum, seni ve babamı. Yönetime geldiğinizde yaptığınız ilk işlerden birisi, derneğin, Altınokta Körler Eğitim ve Kalkındırma Derneği (ANKEK) olan ismini, Altınokta Körler Derneği yapmıştınız. Bu değişiklik, manifestonuzdu sizin. Bağımsız, toplumla tam ve eksiksiz bütünleşikliği sağlanmış bir engelli hareketi. Daha sonra sen bu hareket içerisinden bir de engelli kadın hareketini yaratacaktın. Burada da bir daha doğmuştun, örneğin.
Hepsinin toplamına baktığımda, geleceğe umutla bakan Cumhuriyetin, geleceğe umutla bakan körleriydiniz. Cumhuriyet, sizin ‘kimseniz’ olmuştu, siz de ona layık olmaya çalışıyordunuz. Senin doğumun, sadece senin değil, seninle birlikte nicelerinin de doğum günüydü. 
Sahi Fatma Dayı, senin kaç doğum günün var?