Özgül öğrenme güçlüğü öğrenmeyle ilgili bir sorun olarak algılanmakla ve tanıtılmakla birlikte; gördüğümüz, duyduğumuz ya da dokunduğumuz, tanımaya çalıştığımız şeylerin algılanmasıyla ilgili ya da işlenmesiyle ilgili bir sorun olarak yaşanmaktadır.

Ortaya çıkış nedenleri; beyindeki bazı farklılıklar nedeniyle öğrenme süreçlerinde bir ya da birkaçında sapmalar olması durumunda ortaya çıkar. Her özgül öğrenme güçlüğü gösteren çocuk birbirinden farklıdır. Özgül öğrenme güçlüğü zeka sorunu değildir. Tanı konulması için duyusal organlarda organik bir bozukluğun olmaması gerekmektedir. 19. yüzyılda disleksi daha çok bilinen bir kavramdı, Sözlük karşılığı okuma güçlüğüydü. Özgül öğrenme güçlüğü okuma\yazma\aritmetik güçlüğü olarak da geçebilmektedir. Sıklığı %1-%30 arasında değişir ve erkeklerde daha sık görülür.

Nedenleri kesin olarak bilinmemektedir. Olası nedenler genetik, kalıtsal etmenler, beyindeki yapısal işlevsel farklardan bahsedilmektedir. Özgül öğrenme güçlüğü olan çocukların anne-babalarında da özgül öğrenme güçlüğü görülme olasılığı yaygındır. Beynin her iki yanındaki işitsel alan normal kişilerde solda daha büyüktür, disleksiklerde her ikisi de eşit ya da sağdaki daha büyük olmaktadır. Özgül öğrenme güçlüğü olanlarda ses-harf ilişkisinin bozuk olduğu söylenebilir. Örneğin; “c” sesini görür ama nasıl olduğunu hatırlaması zor olabilir. Beyindeki dil ve görsel algı alanlarında daha az aktivasyonun olduğu da belirtilmektedir.

Öğrenme; öğrenilen materyali akılda tutmak, birbiriyle ilişkilendirmek ve yeri geldiğinde kullanmaktır. Öğrenme sorunları 0-6 yaş grubunda da gözlenebilir ama okula başlayınca anlamlandırılabilmektedir. Öğretmenler bu çocukların yeterli zekada olduklarını, ilgi alanlarının da olduğunu ama öğreniyor göründükleri şeyleri öğrenemediklerini ifade ederler. Özgül öğrenme güçlüğü olan çocuklar doğru heceleme yapamayabilirler. Yazıları kopyalarken bile b-d-p harflerini ters yazabilirler. Aileler ”evde çalıştırıyoruz, tekrar ettiriyoruz, öğreniyor ama okulda aynı şeyi yapamıyor” diye ifadelerde bulunabilirler.

1917’de Hinsselwood Özgül Öğrenme Güçlüğünü doğuştan kelime körlüğü olarak tanımlamıştır. Konjenital bir sorun olduğunu söylemiş ve genetik geçişli olduğunu tanımlamıştır. Daha sonra 1941’de Strauss ve Warner minimal beyin disfonksiyonu terimini kullanmış ve yeterli entelektüel düzeye sahip oldukları halde, okuma güçlüğü nedeniyle okulda başarılı olamayan vakalara işaret etmiştir. Bugünkü tanıma en yakın şekliyle ilk kez 1942’de Kirk tarafından Learning Disability terimi kullanılmıştır.

Bu tanımda Öğrenme Bozukluğu; Serebral, duygusal ya da davranışsal bozukluktan kaynaklanan dili kazanma, konuşma, okuma-yazma, aritmetik becerilerin bir ya da birden çoğunun gelişiminde gecikme, bozukluk ya da geriliktir.

Bu durum zeka yetersziliği, duyusal kusurlar ve kültürel faktörlerden bağımsız olarak gelişmektedir. Bateman 1965’te özgül öğrenme güçlüğü olan çocukları öğrenme sürecindeki temel bozukluklara bağlı olarak ortaya çıkan ve zihinsel potansiyelinden beklenen başarı ile o andaki okul başarısı arasında anlamlı farklılık bulunan çocuklar olarak tanımlanmış ve merkezi sinir sisteminin fonksiyon bozukluğu üzerinde durmuştur. Özgül öğrenme güçlüğü genel bir terimdir. Hammill, 1982-1989 arasında 28 temel kitabı incelemiş ve ortak noktaları çıkarmıştır.

1. Başarısızlık

2. Sinir sistemi fonksiyon bozuklukları

3. Psikolojik süreçler

4. Yaş (her yaşta görülebilir)

5. Konuşma dili sorunları

6. Akademik sorunlar

7. Kavramsal sorunlar

8. Diğer sorunlar

9. Çok boyutlu Yetersizlik

Esenlikler Dilerim.