Modern Zamanlar Sinema Dergisi, 2007 yılı başlarında, Antalya’da yaşayan bir grup yazar ve akademisyenin, “Altın Portakal’ın düzenlendiği bir kentten, ülkemizin sinema yazını birikimine küçük bir katkı koyma” düşüncesiyle yola çıktığı bir dergi idi. Festival, ülkenin sinema tarihi bakımından büyük önem arz ediyordu; ancak benzer şeyleri, olgunun kent insanındaki izdüşümü bakımından söylemek mümkün değildi. Bu bağlamda Modern Zamanlar, bir taraftan sinema üzerine düşünmeye çalışırken diğer yandan da, “yılın belli günlerinde sinema festivali düzenlenen bir kent” algısını yıkmak için mücadele etti. Çeşitli kurumlarla işbirliğiyle, sayısız konferans, panel ve film gösterimi, çeşitli sergi ve yayınlar, Altın Portakal için içerik hazırlama, 12 yıllık yolculuk boyunca bizlere eşlik etti.
Derginin, sinemamız için koyu ve kocaman harflerle, köşeli tespitler yapan bir platform olmaktan çok Türk Sineması’nı anlamaya çalışan bir yayın olduğunu söyleyebilirim. Bunun altını özellikle çiziyorum; çünkü böyle bir iddiaya sahip kimi mecraların, Türkiye’ye özgü bir “sanat sineması” algısı oluşturmakta üstlendikleri misyon anımsanırsa, Modern Zamanlar’ın bunun tam da karşısında konumlandığını vurgulamak gerekir. Dergi, yazarları ve ele aldığı konular bakımından çeşitli görüş ve düşüncelere özgürce yer verdi, aynı olguya farklı pencerelerden bakan yazılar aracılığıyla tek sesliliğin hâkim kılınmaya çalışıldığı bir ortama ilk günden karşı koymaya çalıştı. Halit Refiğ de, Yılmaz Güney de, Ulusal Sinema Akımı da, Sinematek de, minimalist sinema veya popüler filmler / post modern eğilimler de bu kapsam içinde ele alındı; hüküm koymaktan ziyade anlamlandırma çabası öne çıkarıldı. Genel olarak baktığımızda sinemayı çok sevdiğimizi ve yedinci sanatın içinden geçilen çağa tanıklık etme gibi çok önemli bir işleve sahip olduğunu düşündük; eleştirilerimiz de bu doğrultuda yapıcı, kavramaya çalışan bir bakış içerdi.
Taşrada dergi çıkarmaya çalışmanın hiç de kolay olmadığını kabul edersiniz. Bizler, hiçbir maddi kazanç gözetmeksizin; aksine kendimizi ve yakın çevremizi fedakârlığa zorlayarak, tamamen amatör bir ruhla bunu 12 yıl, 48 sayı ve yaklaşık 3 bin sayfa boyunca sürdürmeye çalıştık. Gelinen noktada ortaya çıkan birikimin kalıcı bir esere dönüşmesi gerektiğine karar verdik. Fikrimiz, dergilerimizin son yıllarda insanlarla buluşmasını sağlayan Muratpaşa Belediyesi’nin değerli başkanı Sayın Ümit Uysal tarafından da destek görünce ortaya bu hacimli seçki çıktı. Eserin kimi ilave yazılarla birlikte Türk Sineması üzerine kapsamlı bir incelemeye dönüşmesi ve aldığımız tepkilerin bizleri çok mutlu ettiğini söyleyebilirim.
Kitabımız, sinema yazınının üç önemli ismine ithaf edilerek yayınlandı. Veysel Hoca (Atayman), gerek yazıları, gerek düşünüşü ve kişisel dostluğumuz sonucunda bana ve çevreme kazandırdıklarıyla hayatıma damga vuran bir aydındı. İlk günden bu yana danışmanlığımızı yaptı; görüş ve önerileriyle Modern Zamanlar birikiminin ortaya çıkmasında birinci derecede rol aldı. Onun özellikle tür sineması ve komedi üzerine çalışmalarının sinema yazınımız adına çok büyük bir açığı kapattığını vurgulamak isterim. Benzer şeyler Rekin Hoca (Teksoy) için de geçerli. Hayatının son düzlüğünde yanında olmaktan büyük bir mutluluk duyuyorum. Birkaç yıl önce kendisi için bir anı kitabı da hazırladık. Hep aramızda… Üstat Giovanni Scognamillo da bir Modern Zamanlar dostu idi. Dergide yer alan yazıları titizlikle okur, kimi zaman da bazı görüşlere şerh düşüp önerilerde bulunurdu. Sinemada eleştiri ve yeni dönemin filmleri üzerine görüşleri yeni kuşak eleştirmenler için yol haritası içermekte. Derginin yayınlandığı ilk günlerden itibaren yol arkadaşlığı yapan üç duayen ismi seçki aracılığıyla anmaktan onur duyuyorum.
Modern Zamanlar’ın bundan sonraki süreci, ülke koşullarından bağımsız olmamak kaydıyla çeşitli mecralarda devam edecek. Kısa vadede tüm seçkimize yer vereceğimiz bir web sayfası üzerinde çalışıyoruz; ayrıca kitap projelerini sürdürmek, Türk Sineması’nın üzerinde yeterince kalem oynatılmadığını düşündüğümüz alanlarına ilişkin eserler yayınlamak istiyoruz.
(Ertekin Akpınar’la, Eleştirel Kültür için yapılan söyleşiden derlenmiştir.)