Seçimin ardından son iki yazıda biraz rakamlara bakmıştım. Şimdi de gelin, bu rakamların da ışığında sürecin siyasi boyutuna bakalım.
Hepimizin bildiği gibi, seçimler sürecine iki parti, CHP ve İyi Parti, sıkıntılı girmişler, ancak seçim nedeni ile sorunlar halının altına süpürülmüştü. Sorunlu girmişlerdi. Zira İyi Parti’de yapılan il kongresi, partiyi toparlaması bir yana, içindeki fay hatlarını daha da derinleştirmiş, seçilen yönetim ve İl Başkanı, daha ilk haftasında tartışılmaya başlanmıştı. Bu tartışmalar içerisinde yapılan temayül yoklaması da parti içindeki çatlakları büyütmüştü. Ardından açıklanan liste, her ne kadar birinci sırada Uğur Poyraz gibi Genel Merkezin ağır toplarından birisine verilmiş olsa da durumu toparlamaya yetmemişti. Bu noktada iki şeye dikkat çekmek gerekiyor.
Birincisi; 27. Dönem Milletvekili Hasan Subaşı’nın liste dışı kalması Türkiye adına bir eksiktir. Çünkü, özellikle bu seçim sonuçlarının ardından daha da önem kazanacak olan HDP ile ilişkiler konusunda, İyi Parti’deki en önemli isimlerden birisi olarak Hasan Subaşı’nın yaklaşımlarına ihtiyaç olacaktır. Çünkü Hasan Subaşı milletvekilliği döneminde bu konuda verdiği demeçler ve yaptığı konuşmalarla, sadece İyi Parti değil, merkez sağın HDP konusunda yaklaşımı için yapıcı bir çizgide yer almıştı. Bugün, bu yaklaşıma çok daha fazla ihtiyaç olacak. Bu nedenle Hasan Subaşı’nın TBMM’de olmaması, Türkiye adına kayıptır.
Bir diğeri de, İyi Parti’nin Antalya kampanyasında, yer yer Uğur Poyraz dışında sokakta görülen tek isim Ayşen Kurt’tu. Antalya’nın neresine giderseniz gidin, ama billboard, ama pano, ama direkler, karşınıza bir Ayşen Kurt görseli görüyordunuz. Bu işim elbette ekonomik boyutu var ve Ayşen Kurt’un temayül de dahil harcadığı kulislerde iddia edilen para dudak uçurtacak cinsten. Ama bu kadar para harcamak ve bu kadar emek koymak, ancak dördüncü sıradan vekil seçileceğine olan inanç ve bu inancın ürettiği emek vardı. Ayşen Kurt’un kendisinin seçileceğine olan inancının yarısı bile İyi Parti örgütünde yoktu.
Bir yanda Ayşen Kurt, diğer yanda ama sıralamada aradıkları yeri bulamayanlar ama pazarlıklarda istediklerini elde edemeyenlerin alttan alta başka partilere çalışması.
Bu koşullarda İyi Parti’nin aldığı iki milletvekiline ‘şükür’ demesi gerekiyor sanırım.
Gelelim CHP’ye.
CHP’de sorun, seçim öncesinde İyi Parti’den daha köklü ve daha derindi. Derindi, zira CHP Antalya İl Yönetimi yamalı bohça gibi bir hal almıştı. Yalnızlığı tercih eden ya da yalnız bırakılan bir il başkanı, etrafındaki iki üç kişi ile hareket ediyordu. İl yönetimindeki kalan yaklaşık 20 – 25 kişilik bir grup da kendi içerisinde bazen bölünerek, bazen birleşerek süreçteki yerini alıyordu.
İl yönetiminin etkisizliği, Şubat 2020 kongresinden gelen yapısal bir sorundu. Bunun yansımalarını CHP Büyük Kurultay’da gördük ilk önce. Antalya, Büyük Kurultay’da ne divana yönetim verebildi, ne de Parti Meclisi’ne üye sokabildi. Sadece, teselli babından Yüksek Disiplin Kurulu üyeliği alabildi ve bununla yetinmek zorunda kaldı. Tam da bu noktada hatırlatalım. Antalya, Türkiye’nin beşinci büyük ili ve bugün itibarı ile CHP Büyük Kurultay’ına 38 delege yolluyor.
Doğal olarak bu durum, ben de dahil, pek çok yerde, “bu il yönetimi ile seçime nasıl gidilecek?” sorusunu gündeme getiriyordu, ki kaygılarımızda da haklı çıktık.
Eğer etkili bir il yönetimi olsaydı, Antalya’nın normalde bir olan kontenjan milletvekiline, kendi ili olan Aydın’ın bile kabul etmediği ikinci kontenjan milletvekilini ekletmezdi.
Eğer etkili bir il yönetimi olsaydı, milletvekili sıralamasına, “ben bunu tabanıma anlatamam” diye kıyamet koparırdı.
Eğer etkili bir il yönetimi olsaydı, önceki dönem il başkanının listede dördüncü sıradan altıncı sıraya indirilmesine ve yerine kontenjan adayının getirilmesine sessiz kalmazdı.
Bunları yazıyorum, çünkü başka iller, illerinin haklarını koruyarak yukarıda yazdıklarımı yaptılar. En yakın örneği, Sadullah Ergin’in il il dolaştırılıp en son, zorla Ankara’dan aday yapılmasıdır.
İl yönetimi etkisiz olunca, yine il yöneticilerinin deyimi ile CHP, “altıncı sırayı öpüp başına koydu.”
İyi Parti’de Ayşen Kurt örneği, CHP’de de yaşandı elbette. CHP sekizinci sıra adayı Hasan Ercüment Taşdemir. Taşdemir, sekizinci sıranın meclise gideceğine koşulsuz bir inançla hareket etti ve bütün çabasını sahaya yansıttı. Hatta, bugün TİP Antalya’dan 4 bin oyla milletvekilini kaçırdıysa, bunun arkasında Hasan Ercüment Taşdemir’in Aleviler ile diyaloğu ve orada yarattığı etki vardır saptaması, yanlış olmayacaktır. Ancak neylersin ki, Hasan Ercüment Taşdemir’in inandığı sekizinci sıraya partisinin yöneticileri inanmıyordu.
İyi Parti’de Hasan Subaşı örneğinin benzeri CHP’de de var elbette. 27. Dönem Milletvekili Aydın Özer. Aydın Özer’in mecliste olmaması, genelde tarımın, özelde ise örtü altı tarım ve Türkiye ve Antalya üreticilerinin sesinin daha az çıkması demek olacak. Cari açığın azaltılmada iki sektörden birisi olan tarımın sorunlarının gündemde daha az yer alası demek olacak. Antalya için eksilerine, özellikle Batı Antalya’daki etkilerine değinmiyorum bile.
Sonuç olarak, AKP 2019 vekilini aldı. CHP, daha önce İyi Parti’ye oy veren Alanya’da Süleymancıların oyu ile altı vekili aldı, ve İyi Parti de iki vekilde kaldı. Antalya’nın 16 olan vekil sayısının 17’e çıkmasından doğan bir vekil de MHP’ye gitmiş oldu.
Listeler açıklandığında bir cümle kurmuştum. Antalya CHP için “beş hezimet, altı ehven, yedi iyi, sekiz muhteşem” demiştim. Sonuçta Antalya CHP’nin elinde ‘ehven’ kaldı.
Ama her zaman unutulan bir kuraldır.
En kötü şer, ehven-i şerdir.
Yarın da seçim ve belediyeler ilişkilerine bakalım.