Pazartesi günü 301 maden işçisini kaybettiğimiz Soma faciasının 5. yıldönümüydü. Çok yol gittik geçen beş yılda. İşletmenin genel müdürü ve aynı zamanda da maden sahibinin oğlu olan zat, 5 yıl sonunda tahliye edildi yargı tarafından. Böylece her ölen madenci için 6 gün hapis yatmış oldu. Ama Soma’da madencilerin avukatlarına hak ettiği cezayı verdi devletimiz. Selçuk Kozağaçlı ve arkadaşları 1,5 yıldan fazladır tutuklu ve 11’er yıl hapis cezası aldılar…
Olağanüstü Hal döneminde çıkarılan KHK’lar ile işten atılanlara vebalı gibi davranılmaya devam ediliyor. İşe alınmıyor, pasaport verilmiyor, hatta oy kullanmaları bile engellenmeye çalışılıyor.
Bir ay önce Çırağan Sarayında yapılan Türkiye’nin en görgüsüz düğününde, cadde trafiğe kapatıldığı için bu kapatmaya tepki gösteren bir avukata, oradaki Cumhurbaşkanlığı korumaları işkence yaptı. Bir de “avukat Cumhurbaşkanına hakaret etti” diye suç duyurusunda bulundular. Yine adalet yerini(!) buldu ve işkenceci polislerin ifadesi dahi alınmazken işkenceye uğrayıp dayak yiyen avukat 1 aydır ev hapsinde tutuluyor.
İstanbul’da aynı zarfta bulunan 3 oy pusulası geçerli sayılırken, Büyükşehir belediyesi oyunu gösteren 4. pusulanın şaibeli olduğuna karar veriliyor ve YSK tarafından seçim iptal ediliyor. Üstüne, seçim kurullarını atayan, nüfus ve emniyet müdürlükleri kendisine bağlı olan iktidar, muhalefeti oy hırsızlığıyla suçluyor.
Giresun Eynesil’de 1 yıl önce intihar etti denilen 11 yaşındaki Rabia Naz cinayetinde oklar o dönem ki Belediye Başkanının ailesini gösterirken soruşturmada yol alınamıyor hatta cinayetin üstüne giden babaya akıl hastası raporu aldırılmaya çalışılıyor.
Sadece “Çocuklar Ölmesin” dediği için bir öğretmen hapse giriyor, “savaş bir halk sağlığı sorunudur” diyen doktorlara ceza kesiliyor. Buna karşın “kanlarında duş alacağız” diyen bir mafyanın sözü, yargı tarafından düşünce özgürlüğü olarak değerlendiriliyor.
Bu örnekleri çoğaltabiliriz ve örneklerden biri bile içinde bulunduğumuz adaletsizliği, toplumsal çürümüşlüğü anlatmaya yeterli.
Siyaseten büyük laflar etmeye gerek yok. İktidar, 17 yıl sonunda ülkeyi de tüm değerleri de çürüttü. Sadece kendi kitlesine yaptığı kara propaganda ve hâlâ dağıtabildiği oranda rantla iktidarı sürdürmeye çalışıyor… Karşı bloka da baskı, tehdit ve çürümüş bir yargı mekanizması eliyle kodes vaad ediyor... Ekonomik çöküş kapıda ve insanlar mutsuz…
Geçen haftada yazmıştık. Ortada aslında meşru bir iktidar kalmadı. Hiçbir hukuk kuralıyla, hiçbir ahlak kuralıyla kendini bağlı hissetmeyen bir iktidarı sadece eleştirerek engelleyemezsiniz. Oysa bizim sadece kelimelerimiz var ve bu ahlaksızlığı hukuksuzluğu teşhir etmeye çalışıyoruz. Gelinen noktada, ülke kutuplaşmış, birbirlerinin sesine dahi tahammül edemeyen siyasi bölmelere ayrılmış vaziyette ve iktidar bu kutuplaşmayı körükleyerek ayakta kalmaya çalışıyor.
Birkaç gün önce gelen bir haberde yapımı süren Mersin Akkuyu nükleer santralinin temellerinde çatlak oluştuğu yazıldı. Şirket bu haberi kamuoyuna duyurmadan çatlağı doldurmaya çalışmış ancak temel bazı yerlerden tekrar çatlamış. Benzetmek uygun, Türkiye’nin siyasi ruhunu, ahlakını, hukukunu birleştiren temel çatladı asıl. Doldurulamıyor… Çatlak, fay hattına doğru ilerliyor.
TUNCAY KOÇ