Yaklaşık 10 gündür Antalya gündeminde Bambus Plajı tartışması var. 
Önce süreci bir özetleyelim.
Antalya Muratpaşa’da, falezler üzerinde bulunan Bambus Plajı, Kasım 2022’de Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığı tarafından işletilmek üzere ihale açıldı. İhaleyi özel bir şirket kazandı. Bunun üzerinde Muratpaşa Belediyesi, ihalenin iptali için dava açtı. İdare Mahkemesi belediyeyi haklı buldu ve ihaleyi iptal etti.
İhalenin iptalinden sonra da Muratpaşa Belediye Başkanı Ümit Uysal, “Anayasal hakkımızı kullanıyoruz ve Muratpaşa Belediyesi olarak Bambus Plajına el koyuyoruz” şeklinde vurgulu bir açıklama ile Bambus Plajı’nı Muratpaşa Belediyesi’nin işleteceğini söyledi. 
Ümit Uysal’ın açıklamasının ertesinde de ihaleyi alan şirket plaj girişine araç park ederek, belediyenin resmi plakalı araçlarını çekici ile kaldırarak, yani zorbalıkla plajın düzenleme çalışmalarını engellemeye çalıştı. 
Son olarak da Anıtlar Bölge Kurulu, Bambus Plajının düzenlenmesi ve halkın kullanımına açılması için Muratpaşa Belediyesi’ne tahsisine karar verdi.
Muratpaşa Belediyesi ve Ümit Uysal’ın bu mücadelesi sonucunda Bambus Plajı’nı halk geri kazandı. Muratpaşa Belediyesi ve Ümit Uysal’ı bu kararlı mücadele için tebrik etmek gerekiyor.
Tabi bir yandan bu süreç devam ederken, diğer yandan olayın siyasi boyutu vardı ve ben özellikle CHP Muratpaşa İlçe Başkanlığı’nı, sürecin siyasi ayağını yürütmedikleri ve Muratpaşa Belediyesi’nin arkasına kitle desteğini vermedikleri söyleyerek eleştiriyordum.
Hatta eleştirimi daha genelleyerek, özellikle 31 Mart sonrasında CHP’nin kazandığı belediyelerde örgüt desteğinin daha da önemli hale geldiğini çünkü iktidar – belediye mücadelesinde, ki bu mücadele sertleşerek sürecek, belediyelerin ana gücünün örgütten geleceğini ifade ediyordum. Bambus Plajı mücadelesi dışında biri olumsuz diğeri olumlu iki de örnek veriyordum. Birincisi, Antalya Büyükşehir Belediyesi’nin Orman Bölge Müdürülüğü’nden Sarısu Plajı ihalesi sonrasında yediği kazığa CHP Antalya İl Örgütünün yeterli tepkiyi vermediğini, sade suya tirit açıklamalarla sürecin geçiştirildiğini, bunun da Antalya Büyükşehir Belediyesi’nin elini zayıflattığını savunuyordum. Diğer taraftan da, Kaş Çamlıca’da açılması planlanan mermer ocağına karşı CHP Kaş İlçe Örgütü’nün bölge halkını örgütleyerek yapılması planlanan ÇED raporu bilgilendirilme toplantısının yapılamaması ve Çamlıca köylülerinin kazanımlarının CHP Kaş İlçe Örgütünün emeği olduğunu, arkalarında da en büyük destek olarak Kaş Belediyesi’nin bulunduğunu ve aslında olması gerekenin bu olduğunu ifade ediyordum.
Ancak, bugün bir dostumla yaptığım sohbette, “bence başka bir pencereden bak. AKP’nin siyaseti getirdiği noktada artık siyaset üretme, örgütlerden belediyelere, hatta belediyelere de değil başkanlara yani liderlere geçti” cümlesini kurdu. Önemli bir sosyo-politik bir saptamaydı. Eğer bu saptama doğru ise, ki başta İmamoğlu olmak üzere, olgular da bu saptamayı destekliyor, siyasi partilerin işlevinin gittikçe azaldığı, lider odaklı yeni bir siyaset anlayışının daha fazla alan bulduğu gerçeğini kabul etmemiz gerekiyor. Bu saptamanın en önemli tarafı da, halkın siyasete aktif katılımında oy kullanma davranışı dışında en önemli araç olan siyasi partilerin zayıflaması, aslında halkın siyasete katılımının zayıflaması anlamına geliyor. Bu da önümüze lidere dayalı yeni bir siyasi modeli koyuyor. 
Önümüz yaz. Gündem hali ile sakin. 
Gelin bu yaz döneminde bu konuyu biraz tartışalım ve olgunlaştıralım. 
Bu lider merkezli yeni siyaset anlayışı, diğer bir deyişle 21. yy diktatoryal modele doğru mu gidiyoruz. Eğer öyle ise ve siyasi partiler zayıflıyorsa halkın siyasete katılımının önü nasıl açılacak. 
Bu konuları birlikte tartışalım.