Dünkü yazıda, Antalya Esnaf ve Sanatkar Odaları Birliği (AESOB) Başkanı Adlıhan Dere’nin Türkiye Esnaf ve Sanatkarları Konfederasyonu (TESK) Başkanvekilliğine seçilmesinin Antalya için önemli bir başarı olduğunu ifade ederek, “bu onur Antalya’nın” diye yazmıştım.
Yazının ardından bir dizi mesaj ve telefon yağmuruna tutuldum. 
Arayanların önemli bir kısmı esnaftı.
Sanki dertlenmek için böyle bir yazı bekliyorlarmış.
AESOB ve TESK ile ilgili ne çok sıkıntılar varmış.
Gelen eleştiriler iki başlıkta toplanıyor.
Birinci eleştiri bu odaların işlevsizliğini dile getirirken; ikinci eleştiri de odaların içerisinden demokrasiden ziyade nepotizm olduğunu, ‘körler sağırlar birbirini ağırlar’ mantığının yürütüldüğü ifade ediyor.
Bu eleştirileri sırasıyla detaylandıralım.
Odaların işlevsizliği konusunda, yönetimlerin seçilip o koltuğa oturduktan sonra esnaf ile bağını kopardığını, odaların imkanlarını kullanarak haksız kazanç sağlandığını ve esnafa ciddi bir katkılarının olmadığını ifade ediyorlar. Pandemi gibi yıkıcı bir süreçten çıkan esnafın bu aşamada yeterli desteği göremediğini, sonrasında da pandemiden daha beter olmak üzere ‘nas’ ekonomisi ile karşı karşıya kaldıklarını, bütün bu sorunlarda odaların sessiz kaldığını belirtiyorlar. Kendilerinin diğer ekonomik aktörlerden farklı olarak halkla direk temas içinde olduklarını ve halkın tepkisini birinci elden yaşayan kesim olduklarının altını çiziyorlar. Artan fiyatlar karşısında ‘fahiş fiyat’ sorumlusu olarak hedef gösterilmelerinden rahatsız olan esnaf, içlerinde fırsatçıların elbette olabileceğini ama fiyat artışlarının ana kaynağının kendilerinin olmadığını söyledikten sonra şunu soruyorlar: “eğer üyelik zorunlu olmasa, kaç kişi bu odalara üye olur?” bunu soruyorlar çünkü esnaf odalarının çoğunlukla yanlarında olmadığının altını kalın kalın çiziyorlar.
Bu noktada ben de hafızamı biraz zorladım.
En son esnaf eylem olarak, 2000’li yılların ortalarında Ankara’da ‘büyük esnaf yürüyüşü’ dışında bir şey bulamadım. “Bu kadar zorlu ekonomik koşullarda esnaf kendisini ifade etmeyecekse, ne zaman edecek?” sorusu haklı bir soru.
İkinci eleştiri ise, odaların kendi içerisindeki demokratik işleyiş. Bu noktada da esnaf, “bizim kendi irademiz yönetimlere yansımıyor. Ekonomik ve siyasi gücü olan yönetimi kapıyor ve bir daha bırakmıyor” diyor ve Bendevi Palandöken örneğini ortaya koyuyorlar. 
Palandöken’, 1978 yılında Ankara Bakkallar Bayiler Esnaf Kefalet Kooperatifi Başkanlığı ile başlayan sürecinin ardından 2007 yılında TESK başkanı olarak devam etmiş. Palandöken’in kariyerine başladığı 1978 yılında doğanlar bugün 46 yaşında. Bu 46 yılda başka birisi çıkamamış ki, Palandöken hala başkan. 
Sonuç olarak, her iki eleştiri de çok haklı zeminlere oturuyor. Ancak bu eleştirilerin haklı olması, TESK gibi yapıların önemini azaltmıyor, azaltmamalı. TESK ve diğer odaların içinde bulundukları olumsuz durum, kendi doğalarından değil, odaları yönetenlerin kimliklerinden kaynaklanmakta. Anadolu’da meşhur deyim ile “at sahibine göre kişner” Eğer bugün içinde bulunulan işlevsizlik ve nepotizm hastalıkları can yakar konumda ise o zaman bu hastalıklara karşı eleştiri getiren esnafa şu soruyu sormalı.
Siz bunu düzeltmek için ne yaptınız?