Bilginin en önemli özelliklerinden birisi de, yığınsal (kümülatif) olmasıdır. Tarih boyunca birbirine eklemlenerek oluşan bilgi kümesi, aynı zamanda bütün insanlığın ortak mirasıdır. Tarih boyunca var olan bütün uygarlıklar bu mirasa katkı koymuş, kendi renklerini tarihin kucağına emanet etmişlerdir.
Yine bilgi ile toplumsal gelişmeler birbirine koşut (paralel) ilerlemiştir. Bilgi düzeyinin yükseltmesi toplumsal gelişmeleri tetiklemiş, buna karşılık toplumların ilerlemeleri yeni bilgilerin üretilmesine ihtiyaç duymuştur. Tarih boyunca büyük toplumsal gelişmelerde ve bilimsel atılımlarda bunun izlerini görmek mümkündür. Sanayi devrimi 1789 Fransız Devrimine, Fransız Devrimi burjuvaziye, Burjuvazi 1917 Sovyet Devrimi'ne kaynaklık etmiştir.
Tabi tarih, biteviye dümdüz akan bir ırmak
değildir. Bu ırmağın inişleri çıkışları, coşkunIukları dinginlikleri vardır. Çünkü insanlık ileri doğru ilerlerken, bir yandan da bu ilerlemenin karşısında olan çıkar grupları bu ilerlemeye direnir ve tarih ırmağının önüne set çekmeye çalışır. Bu da bir süre için ırmağın akışını yavaşlatır. Ama, eninde sonunda o ırmak akmaya devam eder.
Türkiye, tam da bütün gerici ve yobaz çevrelerin, Cumhuriyet Devrimini akamete uğratmaya hatta geriye çevirmeye çalıştıkları dönemden geçiyor. Şeriatçılar adliye koridorlarında, okullarda, stadlarda pervasızca gezip, bu ülkenin çağdaş, laik, aydınlık insanlarını 'güruh' olarak niteleme hakkını kendilerinde bulabiliyorlar. Bunu yaparken, en büyük desteği iktidardan alıyorlar. İktidarın Milli Eğitim Bakanı, cemaatlerle protokole devam edeceğini, üstelik TBMM kürsüsünden söyleyebiliyor.
Türkiye'de açık açık Anayasa'nın 2.
Maddesi çiğneniyor.
Bütün bunları neden mi yazdım?
Bugün 3 Mart.
Tevhid-i Tedrisatın kabulünün yıldönümü.
Yukarıda da belirttim. Tarihin akışı devam eder ve tarihe çalım atılmaz.