Seçim süreci artık fiilen başladı. Adaylar sahada çalışmalarını hızlandırdılar. Bundan sonra kim daha fazla seçmeni ikna ederse, o kazanacak.
Gerek sahada, gerekse siyasi merkezlerde herkesin üzerinde uzlaştığı cümle şu: “bu defa çok farklı bir seçim süreci işliyor.”
Bugüne kadar alışılagelmiş sistem dışında bir olgu karşımızda duruyor. Yaşı yetenler beni bağılasın ama ben daha önce geçişkenliğin bu kadar yoğun ve zıtların bu kadar bir araya geldiği bir seçim süreci hatırlamıyorum. Beklentisi karşılanmayan aday adayları, sadece aday olabilmek adına, ilk başvurdukları partinin tam zıddına birkaç saat içerisinde geçebiliyorlar. AKP’de CHP’ye ya da CHP’den AKP’ye, bunun örneklerini, üstelik aynı ilçede görmeniz mümkün.
Bu da, seçimin sonucu ile ilgili okuma ve öngörüde bulunmayı oldukça zorlaştırıyor.
Bir diğer nokta ise, daha önceki seçimlerde AKP süreci domine eder, karşısındaki güçlerin dağınıklığından faydalanarak seçimi alır giderdi. Bunu sadece AKP ile ilişkilendirmek yanlış olur. Recep Tayyip Erdoğan’ın siyaset sahnesine çıktığı 1994 yerel seçimlerinden beri sürekli bu senaryo uygulandı ve her seferinde AKP başarılı oldu.
Ancak, 2017 referandumu ile birlikte, bu kurgu bozulmaya başladı ve AKP, günümüzdeki adı ile Cumhur İttifakı süreci domine edemez hale geldi. Buna karşılık, 2018 genel seçimleri ile birlikte muhalefet bu sefer birlikte hareket etmenin yollarını aradı. Bu arayışların sonucu olarak da 14 ve 28 Mayıs 2023 seçimlerinde muhalefet bloğu, %48’lik bir sonuca ulaştı.
14 ve 28 Mayıs seçimlerinden sonra hem CHP’nin kendi iç mücadelesi, hem de İyi Parti’nin altılı masayı dağıtması, muhalefet dağılıyor algısını güçlü bir şekilde açığa çıkardı. Buna, Büyük Kurultay sonrasında CHP yönetiminin yaptığı hatalar da eklenince, muhalefet adına tablo çok da parlak görülmüyordu.
14 ve 28 Mayıs seçimlerinin galibi Cumhur İttifakı ise başta ekonomi olmak üzere pek çok alanda iktidarın yaptığı yanlışlar nedeni ile bir türlü toparlanamıyor, bazen yavaş, bazen hızlı ivme kaybetmeye devam ediyordu. Bunun üstüne, alanlarda “hükümetteki partiye oy vermezseniz hizmet alamazsınız” gibi olumsuz cümleler, İliç maden kazası gibi facialar eklenince, Cumhur İttifakı da sürekli kan kaybeder hale geldi.
Gelinen noktada, AKP ve MHP hariç neredeyse bütün partiler seçimlere tek başına girecekler. Normal koşullarda bu durum Cumhur İttifakı’na yaramalı ama sahadan gözlemler ve veriler öyle demiyor.
CHP bugün neredeyse tek başına bütün partilerle mücadele eder hale geldi. DEM bir yandan, İyi Parti bir yandan peşpeşe adaylarını açıkladılar. Üstelik, en güçlü isimlerini sahaya sürdüler.
Bütün bu olanlardan elbette Antalya’da nasibini aldı.
Şu andan bütün ilçelerde 5 – 6 adaylı bir seçim yarışı bekliyor bizi.
Ancak, ilk defa bu bölünmüşlük süreci CHP’nin işine yarıyor. Çünkü CHP’nin monoblok bir seçmeni var. Bu seçmen, her durum ve koşul altında gider ‘altı ok’a mührünü basar. Benzer bir seçmen kitlesi bir MHP’de bir miktar da DEM’de mevcut. Bunun dışındaki partilerin kitlesi (ağırlıklı merkez sağ) yüzer gezer bir kitledir ve dönemsel olarak tavır alır. Bu tavır almada temel ölçüt de güçtür. Güçlü olana kayar.
14 Mayıs’ta İyi Parti’ye oy veren %10 seçmenin önemli bir çoğunluğu CHP’ye kayacaktır. DEM ve TİP’te de önemli oy düşüşleri yaşanacak ve bu oylar da çekim merkezi olan CHP’ye kanalize olmaya meyledecektir.
Diğer taraftan, Yeniden Refah Partisi (YRP), Saadet Partisi (SP), Demokrat Parti (DP) gibi partiler, Cumhur İttifakının oy tabanına yakın siyasi partiler olduğu için o alan içerisinde varlık bulmaya çalışacak ve Cumhur İttifakı’nın oylarını kendilerine kanalize etmeye çalışacaklardır.
Bu koşullar altında, özellikle Antalya ilçelerinde, çok adaylı bir yarış, CHP’yi avantajlı kılıyor. Çünkü, CHP’nin çekeceği İyi Parti, TİP ve DEM oylarına karşılık, Cumhur İttifakı’ndan diğer partilere kaçacak sağ oyları olacak. Bu da CHP’yi, belki düşük oy yüzdeleri ile de olsa, kazanmaya yakın, yani güçlü, parti konumuna soka