Türkçesiyle de yazalım. Yeterlilik mi, bağlılık mı?

Siyasilerin dilinde, yine liyakat sözü var bugünlerde. Şayet inanarak söylüyorlarsa, umut verici.

Hepsi liyakatla yatıp liyakatla kalkıyor. Gelgelelim ki; aranan liyakat nedense bir türlü bulunamıyor. Liyakat aşağı, liyakat yukarı. Liyakat kayıp, faili meçhul. Faili belli aslında. Çapsız, kaprisli, kibirli, özgüvensiz siyasetçilerin yozlaştırıp çürüttüğü siyasal kültür.Bu politik kültürün talebi; kayıtsız koşulsuz sadakat. Oysa; sadakat varsa liyakat olmaz, liyakat varsa sadakat olmaz.

Sadakat, kişicidir. Efendisi her kimse, salt onu düşünür. Faydacıdır. Liyakat toplumsal yararı, halkı düşünür. Toplumcudur.

Sadakat, evetçidir. Şakşakçıdır. Alkışçıdır. Pohpohçudur....

Sadakatta; özgüven, özgünlüklük yoktur. Özgül ağırlık yoktur. Özgür ve yaratıcı düşünce hiç yoktur. Akli değil naklidir. Görüş açısı; sığ ve dardır.

Liyakat; eleştireldir. Yöntemsel ve projecidir. Özgür düşünüp, özgün tasarlar. Görüşü geniş, bakışı ufukludur. Bu mevzu çok çok uzun.

Gelin şimdi Liyakat ve Sadakat'ı bir konuşturalım.

Sadakat:

- Merhaba Liyakat. Ne var ne yok? İşler nasıl?

Liyakat:

- Merhaba Sadakat. İş güç yok. Bu alan senin alanın. Güç merkezi siyaset kurumu. Onlar da beni sevmez. Onlar senin gözden, sen de onların biricik gözdesi.

Sadakat:

- Öyle deme. Bugünlerde çok huzursuzum. Herkesin dilinde sen varsın. Cümle alem seni arıyor.Liyakattt! Liyakattt! Bu ürkütücü sesleri duymak beni öyle panikletiyor ki, sorma gitsin.

Üstelik işimi pekte sağlam yaparım.

Bir iş yapsam, yüz olarak pazarlar satarım.

Gün boyu efendimi överim.

Benim de yeteneğim bu.

Ben, ölümüne taparım efendime. Efendim ölürse: 'Efendim öldü! Yaşasın yeni efendim!' de derim. Burası ayrı bir konu.

Büyük atalarım, tarihin en eski mesleği; ' yalakalık, yandaşlık, çanakçılık' derdi. Ama; zaman akıyor, çağ değişiyor. Millet de akıllanıyor. Bu çağ bilgi çağı, bilişim çağı.Herşey açık seçik ortada. Herkes herşeyi görüyor. Çısçıplak ortada kalmak da var. Telaşım, kaygım, tasam bu.

Liyakat:

- Telaşın buşuna. Biatın, bağnazlığın, cehaletin sağı solu olmaz. Toprak; aynı toprak, kalıp; aynı kalıp, kültür; aynı kültür, maya; aynı maya.

Doğru dürüst kitap okuyan var mı? Yok. Kitap okumayan insan düşünebilir mi? Düşünemez. Sorgulayamaz. Araştıramaz. Günübirlik yaşar gider. Şayet bir geçim derdine düşerse; biraz hayıflanır, ağlar, sızlar. Hepsi o kadar. Bu çağda hala, çakma kahramanlara itibar eder. Hep kişileri konuşur. Daha olayları konuşacak duruma gelmemiştir ki, fikirleri konuşabilsin.

Buralar da en zor kahramanlık, düşünce kahramanlığı.

Fakat; yeni bir gençlik geliyor.

Umut onlar. "Fikri HÜR, irfanı HÜR, vicdanı HÜR" gençlik. Birde, her yaşta genç düşünüp genç kalanlar var, onlar da umudu besliyor.

Şimdi konuşmaya ara verip;

Cumhuriyetin ilk yıllarına gidelim.

Türkiye Cumhuriyeti'nin kurucusu büyük Atatürk, yeni devletin eğitim sistemini tartışmak için Çankaya köşkünde; yerli ve yabancı bilim insanlarıyla yemekli bir toplantı yapar.

Herkesin fikrini alır, dinler ve notlar alır. Sofrada bulunan genç devrimci Dr. Reşit Galip ortaya atılır: "Paşam, böyle bir eğitim modeli olmaz!"

Sevdiği kişilere çocuk diye seslenen Atatürk R.Galip' e dönüp:" Sen bir sus çocuk" der.

Vakit ilerler, R.Galip yine:" Olmaz Paşam olmaz! Böyle bir eğitim modeli olmaz!" der.

Atatürk bozulur:" Çocuk, sen dışarı çıkar mısın!" der.

Reşit Galip:" Paşam bu sofra milletin sofrası, çıkmam!" deyince, ortalık buz keser.

Atatürk:"Arkadaşlar! Bu durumda biz çıkalım" der.

Ertesi gün, toplantı kaldığı yerden devam eder.

Reşit Galip yine ordadır.

Uzun uzun konuşmalar, tartışmalar...

R.Galip yine:" Paşam böyle eğitim modeli olmazzz! Der.

Atatürk:" Peki çocuk(Reşit Galip) nasıl olmalı" diye sorar.

Genç tıbbıyeli Dr. Reşit Galip, ciddi bir bilimsel bir sunum yapar.

Atatürk:"Çocuk! Seni Milli Eğitim Bakanı atadım" der.

Bugüne kadar, hepimizin heyecanla okuduğu andımızı yazan kişi, devrimci bir Milli Eğitim Bakanı olan Dr. Reşit Galip'tir.

Reşit Galip, henüz çok genç bir yaşta zatürreden İstanbul'da ölür. Ölüsü de rıhtımda iki gün sonra tesadüfen bulunur.

Cebinde de sadece beş lirası çıkar.

Cumhuriyeti kuranlar; barut kokan, inanmış, devrimci, idealist, mütevazı ve yüce gönüllü insanlardı. Aziz ruhları şadolsun.