Bazı meslekler vardır. Kazandıkları parayla değerlendirildiği için toplumun hep gözünün önündedir.

Futbolculuk mesela.

Kimse bir futbolcunun ne kadar sıkıcı bir hayatının olduğunu düşünmez. Hayatının kamplarda, otellerde, uçak ve otobüslerde geçtiğini aklına getirmez. Futbolculuğun kısa süreli bir iş olduğunu ve belli bir yaştan sonra yapılamadığını da bilmez.

Ancak aldığı paraya bakarak önyargılı davranır.

Bu kadar büyük paraların döndüğü bir sektörde, hoş olmayan olaylar da olur, oluyor.

Kolay kazanılan para, altyapı yoksa bedende barınamıyor

Har vurup harman savuranlar da olur, hayatının son dönemlerinde beş parasız kalıp kimsesiz bir şekilde bu dünyadan ayrılan da.

Bu örnekleri çoğaltmak mümkün.

Ancak kolay para kazanan bazıları da, kazandığı parayı eline yüzüne bulaştırır. Belki kolay kazanmaya alıştığı içindir, belki işbilmezliği yüzünden... Ancak piyasadaki tabirle sürekli ‘çarpılır’.

Yaşanmış, ancak ispatlamanın şu an için mümkün olmadığı için yüzeysel anlatabileceğim bir örnekten bahsedeyim.

Kahramanımız, vakt-i zamanında Süper Lig’de birçok takımda forma giyen, Antalyaspor camiasının da pek hazzetmediği birisi.

Antalya’ya gelir ve halı saha yapmak istediğini söyler. Kulaktan kulağa yayılan bu söylem, piyasadaki yamyamların kulağına da kadar gider.

İddia odur ki; bir üçkağıtçı, çarpılmaya hazır kahramanımızı önce bir merkez ilçe belediye başkan yardımcısı ile görüştürür.

Burada iki iddia var. Birincisi; yamyam ile başkan yardımcısı işbirliği yapar. İkincisi ise; başkan yardımcısı yasal prosedürü anlatır, devam eden süreçte başkanvekili devre dışı kalır, yamyam tek başına hareket eder.

Kendisine yer gösterilir, bunun için belli bir bedel istenir. Sonra bir bedel daha, bir daha, bir daha…

Ancak gösterilen yerin tapuda kaydı yoktur. Yamyam, arkalarında belediyeler olduğunu ve sorun çıkmayacağını ısrarla tekrarlar.

Yan yana iki halı saha kondurur. İnşaat devam ederken birileri gelir-gider sürekli; “Burası bizim yerimiz, sen napıyorsun?” diye sorarlar. Eski futbolcu durumdan şüphelense de, biraz para kaptırmıştır ve en azından kaptırdığı paraları kurtarmanın peşine düşer.

İnanılır gibi değil, ancak Antalya’nın göbeğine ikiz halı saha kondurulur. Yaptığı iş kaçak olduğu için elektrik ve su aboneliği alamaz tabi. Halı sahanın hemen yanında bulunan bir eğitim kurumundan bu eksiklerini giderir. Futbol okulları ile uzun vadeli anlaşmalar yapılır ve avanta olarak verilen paralar yavaş yavaş geri gelmeye başlar.

Ne var ki; halı sahanın yapıldığı arazi ile ilgili sorun ortaya çıkar. Ruhsatsız, kaçak, vergisiz ve hiçbir resmiyeti olmayan halı saha için belediye ve BİMER’e şikayet yağar.

Devam eden süreçte ise doğal olarak ‘yıkım’ kararı verilir, Nisan ayında da gereken yapılır, yıkılır.

Eski futbolcu, tahliye için verilen sürede halı sahayı kendi elleriyle söker. Avanta olarak verdiği paraya mı yansın, uzun vadeli yaptığı anlaşmalara mı, isminin bu şekilde yıpratılmasına mı, bilemez.

Yaşanan olay kahramanımızı akıllandırdı mı dersiniz?

Şu günlerde söktüğü halı saha aparatları ile yine sorunlu bir yere yine sorunlu bir halı saha yapmakla meşgul olduğu söyleniyor.

Bu kez avanta verip vermediği bilinmiyor.

Ancak bir zamanlar tüm Türkiye’nin izlerken gıpta ile baktığı meşhur futbolcu, yediği kazığı çıkarmak için formül arayışındadır.

Asgari ücretin 2 Bin TL olduğu Türkiye’de, milyonlarca insan bu maaşla çalışabileceği bir iş arıyor. Bunun için her yolu da deniyor.

Bazıları da, yasadışı iş yapmak için asgari ücretin yüzlerce katını bir çırpıda aradaki yamyamlara yedirirken eli dahi titremiyor.

Kolay kazanılan para, bu kadar kolay harcanabiliyor demek ki…

Olayın kamuoyunu ilgilendiren boyutu ise:

Antalya gibi bir yerde, şehrin göbeğine kaçak halı saha yapılabiliyor ve bu tesis aylarca hizmet verebiliyor.

Simitçi tezgahına karşı acımasız olan, evinin balkonuna çıkma yapan garibanın, dükkanına tadilat yapan esnafın tepesine binen etkili ve yetkililer ise ne hikmetse aylarca faaliyet gösteren bu kurumlara bir şey yapmıyor.

Bize ise gıpta ile izlemek düşüyor. Pes doğrusu.