Karakter, kişiye özgü davranışların bütünü olup insanın bedensel, duygusal ve zihinsel etkinliğine çevrenin verdiği değerdir. Bireyin karakteri, kişisel özellikleri ve içinde yaşadığı değer yargılarından oluşur. Yani karakter içinde yaşanılan çevrenin toplumsal değerlerini ve ahlak kurallarını içerir. Bu kuralları yerine getiren kişi karakterli olarak değerlendirilir. Bunun tersi kötü huylu, yalancı ve bencil insanlar “ karaktersiz “ olarak adlandırılırlar. Oysa iyi-kötü, güzel-çirkin, doğru-yanlış, olumlu-olumsuz gibi kavramlardır. Bu nedenler, bu tür yakıştırmalar karakterleri tanımlamaya yetmez. Ahlak açısından olumlu, olumsuz gibi kavramlar toplumdan topluma değişen kavramlardır. Bu nedenle bu tür yakıştırmalar karakteri tanımlamaz. Ahlak açısından bakıldığında karakter insanın içinde yaşadığı çevrede geçerli olan değer yargılarını ve ahlaki kurallarını kullanış biçimidir. Karakter ilk yaşlarından itibaren aile, okul ve diğer sosyal çevre içinde geçirilen sosyal yaşantılar sonucu gelişmeye ve biçimlenmeye başlar. Çocukluk döneminde bireyin içinde bulunduğu olumsuz çevre koşulları, geçirilen olumsuz yaşantılar, ruhsal çatışmalar ruhsal yapının bozulmasına neden olarak olumsuz kişilik yapılarını ortaya çıkarır. Bu kişiler tüm yaşamları boyunca kendi iç dünyaları ve çevresiyle çatışma içinde olduklarından toplumun değer yargılarına ve ahlak kurallarına ters düşen davranışlarda bulunurlar. İyi bir sosyal çevrede olumlu yaşantılar kazanarak yetişen bir bireyin ise düşünce ve duygular ile davranışları arasında bir uyum vardır. Dengeli olması onun dayanma gücü ve esnekliğini artırır ve zor dönemlerden en az yara alarak çıkar.

Mizaç

Mizaç, insanın duygusal hayal ve davranışsal özelliklerinin tümüdür. Bazı davranış bilimcileri mizacı; duyguların çabuk uyanıp uyanmaması, sürekli olup olmaması, derin duyulup duyulmaması olarak açıklamaktadır. Bu açıklamalar paralelinde mizacı, duygusal denge durumunun özellikleri olarak tanımlayabiliriz. İç salgı bezlerinin salgıladığı hormonlar, mizacı büyük ölçüde etkilemektedir. Hormonların ruhsal çöküntü, huysuzluk, çabuk duygulanma, sevinç, üzüntü gibi durumlarda rol aldığı bilimsel olarak saptanmıştır. Mizaç, kişiliğin duygusal, devinimsel yönünü; karakter ise toplumsal yönünü oluşturur.

İhtiyaç

İnsanın gelişimi ve çevresiyle uyumsal bir ilişki kurabilmesi için gereken önemli koşulların eksikliğinin duyulmasına ihtiyaç denir. Örneğin açlık hâlinde mide kaslarının kuvvetli bir şekilde gerilip büzülmesi salya salgılarının çoğalması vb. durumlarda ihtiyacın giderilmesi gerekir. Birey bunu sağlayacak davranışlarda bulunmak zorunluluğu duyar. İşte eksikliğin duyulmasına “ihtiyaç”, bu eksikliği gidermek için organizmada beliren güce “dürtü”, organizmanın ihtiyacı gidermek için belli bir yönde etkinlik göstermesi eğilimine de “güdü (motif)” adı verilir. Davranışı oluşturan bu süreç;

İhtiyaç→ dürtü→güdü→davranış şeklinde gösterilebilir.

Örneğin acıkan bir insanın yiyeceklere, susayan birinin ise suya yönelmesi ihtiyacı gidermek için gösterilen davranışlardır.

  • Fizyolojik ihtiyaçlar
  • Toplumsal (sosyal) ihtiyaçlar

Fizyolojik İhtiyaçlar

Yaşama, var olma ihtiyacına hizmet eder. Bunlar özellikle beden dokusunun canlı kalması için gereken ihtiyaçlardan meydana gelir. Fizyolojik ihtiyaçlar evrenseldir. Yani dünyanın her yerinde tüm insanların hayatının devamı için zorunlu olan ihtiyaçlardır. Açlık, susuzluk, oksijen eksikliği, atık maddelerin dışarı atılması, dinlenme, uyuma, beden ısısını dengede tutmadır. Organizmanın canlı kalabilmesi için bu ihtiyaçların karşılanması şarttır.

(Devam Edecek)

Esenlikler Dilerim.